RADYUM KIZLARI OYUNU'NUN YÖNETMENİ LAÇİN CEYLAN'LA SÖYLEŞİ:

 

 BİR PERİ MASALI ve

ÇALIŞIRKEN ÖLEN KADINLAR

 

Devlet Tiyatroları'nda oynanan "Bir Peri Masalı, Radyum Kızları" , oyuncu ve yönetmen Laçin Ceylan'ın deneyimleri, ekibinin özverili ve yoğun çalışmasıyla başarılı bir şekilde sahnelendi. Ceylan'la, Dergimizin 55. sayısında "Radyum Kızları, Saatleri Aydınlatmak Uğruna Hayatları Karartılan Kadınlar" yazısıyla paylaştığımız radyum kızlarının öyküsünü, oyunun sahnelenme sürecini, oyunculuk dünyasında kadın olmayı ve oyunun verdiği en büyük mesajlardan biri olarak çalışırken hayatta kalma hakkını, iş güvenliğini konuştuk.

Söyleşi: Selgin Zırhlı Kaplan

 

Laçin Ceylan kimdir, kısaca kendinizden söz eder misiniz?

Oyuncuyum ve yönetmenim. Alanımla ilgili birçok yerde iş yapabiliyorum, televizyon, sinema, tiyatro. Ayrıca kendi kuruluşunu yaptığım bir tiyatro daha var, Bitiyatro, burada da çok şey yapıyorum. Sürekli oyunlar yapıyoruz ve Bitiyatro'nun genellikle bir çizgisi var. Kendine özgü bir sözü olan oyunlar seçiyoruz genellikle ve bunları gerçekleştiriyoruz. Bundan da memnunuz, bugüne kadar güzel gitti.

 

Kaç yıldır oyunculuk sektöründe çalışıyorsunuz? Dizilerde de görüyoruz arada sizi...

Zaman zaman dizi oyunculuğu da yapıyorum, içime sinen diziler olduğu zaman. 90'ların başında konservatuardan mezun oldum, ondan beri de oyunculuk yapıyorum. Tarihi tam hatırlamıyorum, yanlış söylemeyeyim ama yirmi beş yıla yaklaşıyor oyunculuk hayatım.

 

Bitiyatro'da oyunculuk dışında, oyunculuk eğitimiyle de ilgileniyor musunuz?

Evet, her yıl burada oyuncularla bir çalışmamız oluyor. Oyuncu olarak bir şeyler yapmak isteyen, eğitim almak isteyen insanlarla bir tiyatro sezonu boyunca çalışıyoruz, sonra onlarla beraber seyirci karşısına bir oyun çıkartıyoruz sahneye.

 

Radyum Kızları nasıl çıktı? Sahnelenmesine nasıl karar verildi, siz bu sürecte nasıl yer aldınız?

Aslında ben bu oyunu bilmiyordum, ilk oyununu yazmış bir kadın yazarın, Karden Kasaplar'ın, Urla Belediyesi'nin açtığı "Necati Cumali Oyun Yazma Yarışması"nda birincilik almış bir oyun. Devlet Tiyatroları yönetim ekibinin de farkında olduğu ve çok beğendiği bir konu ve oyundu. Bir kadın yönetmenin sahneye koyması gerekiyordu. Devlet Tiyatroları'nda bir proje vardı "Kadın Yönetmen Kadın Yazar Buluşması" diye. Dolayısıyla bir kadın yönetmen arıyorlardı projeye. Bana önerdiler, ben de kabul ettim. Sonra Karden Kasaplar'la buluştuk, metin üzerinde tekrar çalıştık birlikte. Sonra da ekibi kurduk. Çünkü oyuncuların çok genç olması gerekiyordu, tarihte de radyum kızları gerçekten de çok genç yaşta bunları yaşıyorlar. Hatta en büyüğü 25 yaşında. Bu yaş aralığında Devlet Tiyatroları'nın oyuncusu olmadığı için dışardan genç oyunculara bir sınav açıldı. Ve seçilerek alındılar.

 

Bu oyun için özel olarak oyuncu seçildi yani... Zaten oyunculara seçilen karakterlerle olayı yaşayan gerçekleri arasında büyük benzerlik var.

Evet bu oyun için özel seçildi. Her ne kadar illa benzesin diye özel bir arayışımız olmadıysa da kendiliğinden garip bir şekilde öyle gerçekleşti. Sonuçta kurmaca bir yanı da var oyunun, her şey tarihte gerçekleştiği gibi birebir aynı değil. Örneğin tarihte ulaştığımız belgeler arasında tek tek tüm bireyleri çok iyi tanıtan belgeler yok. Ama yazarımız burada hayal gücünü kullanmış ve karakterleri kendisi tamamlayarak oluşturmuş. Mahkemede söylenenler gerçek sözler. Yıllar içerisinde basında yer alan konuşmalar. Özellikle içlerinden bir tanesi ölmüyor biliyorsunuz.

 

 

Evet, o da radyumlu boyanın tadını sevmediği için yapamamış bu işi sanırım...

Tadını sevmiyor ve kendiliğinden olayın dışına çıkmış oluyor, ki sonra yine de o ortamın içinde bulunduğu için iki kez kansere yakalanıyor. Kansere yakalandığı halde, hem boyayı ağzına almadığı için, hem de uzun süre bu işi yapmadığı için, bünyesi de güçlüydü sanırım, 104 yaşına kadar yaşamış ve sıklıkla röportajlarda yer almış bir insan. Gerisi öldüğü için ne yazık ki o süreçte ancak o olaya tanık olanlar anlatıyor. Ama mahkemede ya da hasta yatağında söylenmiş sözlerin hepsini Karden Kasaplar kendi hayalgücüyle, o kadınlarla özdeşleşerek yaratmış.

 

Radyum Kızları'nın öyküsünü bilenler açısından, o kadar iyi sahnelenmiş ki,  olayı tekrar yaşıyorsunuz adeta...

Evet, çünkü gerçekten habersizler olaydan. Radyumun zararını bir süre sonra öğrenseler de bu sefer fabrika bunu saklıyor.

 

Bir fabrikada radyumun zararı açığa çıktığı ve bilim çevreleri açıkladığı halde başka bir eyalette radyum boyama fabrikasına işçi alım ilanları verilmeye devam ediyordu... Bunu da oyunun sonunda çok güzel vermişsiniz...

Evet, oyunun sonunda vardı, iş ilanları yağıyor tekrar.

 

Daha önce radyum kızlarıyla ilgili bilginiz var mıydı, yoksa ilk defa mı inceleme fırsatı buldunuz?

Aslında yoktu, tabii ki çeşitli direniş öyküleri ya da benzer birtakım öykülerle ilgili hepimizin bilgisi var. Hatta yaşanan bu radyum kızları olayı, geçmişte tarihte olmuş bir olay gibi düşünsek de şimdi çok farklı mı?

Örneğin bir öğreniyoruz, titanyum, şu anda kullandığımız o kadar çok şeyin içine konuluyormuş ki, diş macunundan temizlik malzemelerine, sakıza, beyaz görüntüsü olması istenen birçok şeye konuluyormuş, ve o kadar zararlıymış ki, örneğin titanyumlu duvar boyaları, çünkü o kadar güzel ki, kir tutmuyor, bir sürü güzel özelliği var aslında. Tehlikeyi satın alıyorsun, bunu çok iyi bir şey olarak sundukları için. Aslında kapitalizm, kendi enstrümanlarını ve bunu kullanış şeklini hiç değiştirmedi tarihten beri. Aynı şeyi kullanıyor, asbest olayı, neler neler. Bütün bunları yavaş yavaş öğrenmeye başladık ve insan kendini son derece kandırılmış hissediyor.

Kapitalizm kendine güzel bir imkân yakalıyor, bunu her türlü reklam aracılığıyla süslüyor, öyle ki, siz sadece ona ulaşmak, ona sahip olmak istiyorsunuz. Sonra da bunun aslında geri dönüşsüz bir öldürme aracı olduğunu fark etmeye başlıyorsunuz. Radyum öyküsü, şimdi de yaşanan bir durum. Örneğin kot taşlama işçileri, ne değişti aslında, ya da zenginin karşısında güçsüzün kendini savunma hakkının zayıflatılması gibi, aslında hiçbir şey değişmedi demeyeyim, ama bu uzun bir mücadele. Mesela kurşunda da aynı radyumdaki gibi bir süreç yaşanmış. Kurşun işçileri için de aynı durum sözkonusuydu.

 

OYUN HAKKINDA*

Yazan: Karden Kasaplar

Yöneten: Laçin Ceylan

Kostümler: Dilek Kaplan

Oyuncular: Çiğdem Aygün, Deniz Danışoğlu, Merve Şeyma Zengin, Ezgi Erdilek, Refiye Genç, Sena Başdoğan, Okan Değirmenci, Tuğçe Aksum, Kerem Tanık, Ebru Terzi, Esra Balaban, Gamze Cankara, Cengizhan Erisoylu, Hasan Ali Yıldırım, Oğuz Edis

Oyun, Karden Kasaplar'ın Urla Belediyesi ve İzmir Devlet Tiyatroları’nın ortaklaşa düzenlediği Necati Cumalı Edebiyat Ödülü Oyun Yazma Yarışması’nı kazanmasıyla kitap haline getirilmiş, Devlet Tiyatroları'nın kadın yazar ve yönetmenleri teşvik etmek amacıyla başlattığı "Kadın Yazar - Kadın Yönetmen" projesiyle hayata geçirilmiş.

Karden Kasaplar'ın senaryosu ve Laçin Ceylan'ın yönetmenliğiyle ortaya çıkan Bir Peri Masalı, Radyum Kızları oyununda kostümünden ışığına, müziğinden dekoruna çok büyük bir emek harcanmış.Devlet Tiyatroları'nda oyuna uygun yaşta kadın oyuncu bulunmadığı için, oyunda yer alan genç oyuncu kadınlar, bu oyun için özel olarak seçilmiş.

*Oyunla ilgili ayrıntılı bilgi İstanbul Devlet Tiyatrosu web sitesinde

http://www.istdt.gov.tr/OyunDetay/bir-peri-masali-radyum-kizlari

 

Oyuncu kadrosundan söz eder misiniz biraz, nasıl bir hazırlık süreci yaşandı?

Oyuncuların hepsi gerçekten tek tek seçilerek alındı. Özellikle prova sürecinde olağanüstü bir çalışma ve iş çıkardılar. Her bir karakteri yaşattılar ve onları ete kemiğe büründürmek konusunda gerçekten kalplerini, yüreklerini ortaya koydular çocuklar. Diyeceksiniz  ki herkesin işi bu, tabii ki öyle olacaktı, ama öyle olmayabiliyor. Çok isteyerek, çok arzu ederek, çok severek yaptılar işlerini. Ve ben sonuçtan memnunum, iyi ki onlarla çalışmışım, onlarsız bu oyunu düşünemiyorum yani.

 

 

Radyumun verdiği zararı da çok iyi yansıtmışsınız, insanın yüreği ne kadar kaldırmasa da. Hatta öldüklerinden sonra da devam ediyor zararı.

Hâlâ mezarlarına yaklaştırmıyorlar. Hatta Marie Curie, eşiyle beraber radyumu bulduklarında, uzun bir süre o coşku ve sevinç devam ediyor, o kadar bilgisizler radyumun nerelere varabileceği konusunda, hatta eşinin kolunda bir yara çıkıyor, üstüne radyum döküyor. Marie Curie o kadar iç içe ki radyumla sürekli, laboratuvar defterlerini hâlâ inceleyemiyorsunuz, bugün kurşun odalarda ve yanına yaklaşılmıyor, çünkü hâlâ çok fazla radyasyon yüklü.

 

Oyunda Marie Curie'ye de değiniliyor, eleştiri de var sanki...

Yok, suçlayıcı bir şey değil, ama bilim insanı sonuçta, o şüpheyi duyabilirdi, bilim insanı şüphe duyan ve yeni sorular soran kişidir. İlerleme de o ancak öyle kaydedilir. Aslında 'bu konuda dikkat edelim, bu konu daha incelenmedi' diye başta uyaran biri var, ama kimse dikkate almıyor, büyüsüne öyle kapılıyorlar ki radyumun, altından değerli ve olağanüstü bir ticari kapı açıyor. Dolayısıyla bunu işitmek bile istememişler ve üzerinde durmamışlar, bunu söyleyen de Einstein. Diyor ki "dikkat edin bunun sonuçlarına", ama ciddiye almıyorlar.

Günümüz insanı, çalışanı, tüketicisi dikkat etmeli, herkes ... Şu anda bize en çok satılmaya çalışılan, pazarlanmaya çalışılan şeyden şüphe duymak lazım. Dikkat edin, sürekli bir şey yükseliyor, şu anda hangi markete, hangi mağazaya girseniz bir hindistan cevizi anormalliği var, bir ara kanola yağı vardı, sonra onun çok iyi bir şey olmadığını duyduk. Şimdi de hindistan cevizi kullanımının çok dozu artarsa zararlı olabileceğini duydum, önce çok faydalı olduğu haberleri yayılıyor, bütün medya yer veriyor, sonra birdenbire satışlar başlıyor, değişmeyen bir rutin gibi.

Radyumda da o kadar büyük bir sapkınlık yaşanıyor ki, bu da bir oyun sonuçta ve hepsini bir oyunda anlatmanız mümkün değil, zenginler gittikleri eğlence yerlerinde, içkilerine radyum koyduruyorlar, ışıldasın bardaklar diye. Erkekler için erkeklik sorununa karşı radyumlu iç çamaşırı yapıyorlar mesela, çok acayip bir şey.

 

Oyunu sahnelerken en çok zorlandığınız konu ne oldu?

En çok zorlandığım şey, belirli bir tarihe oyunu en iyi şekilde yetiştirmekti. Çünkü çok başlı bir oyundu aslında. Metin güzel bir metindi, ne de olsa bir  ilk yazım. Tiyatronun kendi sahne gerçeği vardır, aslolan oyundur. Oyunun daha iyi, daha sağlıklı, daha etkili yürümesini sağlayacak olan yeni yazımlar yapıldı.

 

Senaryoyu ham haliyle kullanmadınız yani?

Hayır, kullanmadık, yeni yazımlar yaptık yazarımızla. Oyuncuların bazı sahneler için yaptığı doğaçlamalardan beğendiklerimizi de yazıma aldık, düzenlemeler, bazı cümlelerin bir daha yazılması gibi süreçler yaşandı.

 

Senaryo dışında başka kaynaklardan yararlandınız mı?

Evet başka kaynaklara da başvurduk, araştırdık, inceledik. Hatta yurtdışında yazılmış bir Radyum Kızları oyunu daha var, ama bizimki başka bir oyun, aynı oyun değil. O anlamda vurgulanması gereken hukuki meseleleri güzel yakaladığını düşünüyorum Karden Kasaplar'ın. Biz de bunu ayrıca ekstra daha vurgulamaya çalıştık. Zaman zaman birbirimizden yardım aldık, Karden bizden, biz Karden'den. Daha iyi nasıl yazılabilir, bu sahnede ne yapılabilir. Güzel bir ekip çalışması oldu, bunu söyleyebilirim. Gerçekten olabilecek en iyi şekilde çalışıldı.

 

Çok büyük emek harcandığı anlaşılıyor. Deneyimlerinizin de etkisi var belli ki.

Evet yetişmeyebilirdi oyun, ama o tecrübeyi herhalde edinmişiz ki zamanı nasıl kullanacağımız konusunda bir terbiyemiz olmuş demek ki.

 

Ne kadar sürede hazırlandı oyun?

Ağustos ayında başladık, 3 Ekim'de çıktı oyun, iki ay gibi bir sürede çıktı, iki aydan biraz daha az hatta.

 

Oyunda iş güvenliği meselesi de güzel bir şekilde vurgulanmış, konunun üzerinde durulduğu belli oluyor.

Radyum kızları davası şöyle önemli, dünyada iş güvenliği hukukunda bir sayfa açan bir vaka. Kadınların bu direnişi, davalarından geri adım atmayışı, bu konunun gündeme alınıp yasalara girecek şekilde, ya da iş güvenliğini sağlayacak yeni düzenlemelerin getirilmesi gibi birçok şeye neden oldu. O yüzden çok değerli, yaşamları çok kötü, çok acı bir şekilde bitiyor, sevdiklerine bile sarılamıyorlar, öldüler, ölüyorlar meselesi değil sadece, o başlı başına trajik bir şey ama, bir de o süreçte sevdiklerine bile sarılamıyorlar, çünkü radyasyon saçıyorlar.

 

Dekor çok güzel hazırlanmıştı. Perde açıldığında, radyum boyaları içinde fırçaların bulunduğu masalar, kıyafetler, ayakkabılar, her şey döneme uygun seçilmiş gibiydi. Biraz da o süreçten söz eder misiniz?

Evet çok inceledik, içinde biraz bizim yorumumuz da var. Birebir aynı değil, sonuçta orası gerçek bir fabrika, burası ise tiyatro sahnesi, oyunun sağlıklı işleyişi açısından hangisi bize en faydalı, en yarayışlı olur diye düşündük ve sonunda çeşitli fikirler atıldı, sonunda bir tanesine karar verildi. Tabii belgelerden yararlandık, onların üzerinde çok fazla konuşuldu, düşünüldü.

 

Oyunda, radyumun zararları dışında, kadın işçi olmanın zorluklarına da yer vermişsiniz. Kadın işçilerden birisi çocuğunu işyerine getiriyor. Senaryoda var mıydı, sonradan mı eklendi?

Evet, senaryo metninde olan bir şey. Çocuk sorun oluyor çalışırken. Bırakacak yer yok çocuğu. Hatta kocası lastik fabrikasında iş buluyor, orası tehlikeli diye oraya göndermek istemiyor. Çünkü lastik fabrikası ne de olsa, fakat ne bilsin kadın radyum daha korkunç, çocuğu oraya getirmiş.

 

Böyle bir amacınız var mıydı başta da?

Senaryoda olan bir şeydi zaten, çok beğendiğim ve önem verdiğim bir konuydu, özellikle tuttuk, hatta biraz açtık bile. Daha kısa geçiyordu, birkaç cümle daha eklendi. Hatta bulabilseydim küçük bir çocuk koyacaktım oyuna, ama tiyatro oyununda çok zor, aileyi de çok hırpalayan bir şey, geç saatte bitiyor, çocuğu da hırpalayan bir şey.

 

Ekibinizle ilgili neler söylemek istersiniz?

Bu Devlet Tiyatroları'nda bir oyun, ama biz ekipçe o kadar bu olaydan etkilenip o kadar bunu iyi bir şekilde aktarmak istedik ki, bunun için herkes gerçekten elinden gelenin en en en iyisini koydu. Bu zamanda ne yapılabilirse, o kadar herkes en iyisi olsun istedi. Işıktan tutun dekora, dekordan tutun oyunculara, herkes, müzik, hepsi gerçekten kalbiyle katıldı.

O kadar önemli bir insanlık suçu var ki burada, insanların yaşadığı geçmişte kalmış ve  onların yaşama hakkı alınmış ellerinden ve sanki o bizim borcumuz gibi hissettik.

Günümüzde örneğin Flormar işçilerinin yaşadığı, kumlama işçilerinin yaşadığı, daha bir sürü örnek var.

 

Sizin sektörde de olmuyor mu hep duyuyoruz set kazaları, çekim kazaları...

Evet, o da oluyor, sonra örneğin inşaat asansörü kopuyor, düşüyor, bunların hepsi patronların iş güvenliğinden yapmak istediği kısıntılar yüzünden oluyor. Orada daha ucuza mal etmeye çalıştığı noktada insan yaşamı heba oluyor, can veriyor insanlar. Her gün bir şey okuyoruz yani. İşçi ölümü, işçi çocuk, kadın işçi ölümü o kadar yoğun ki bizde, utanç verici bir şey.

 

İş güvenliğiyle ilgili nasıl bir ön çalışma yaptınız?

Bolca okuduk, bilgilerimizi paylaştık, ilk provalar zaten bunlarla geçti. Çünkü onu hissetmeden oynamak da çok saçma. Orada sadece birkaç karakterin başına kötü birşey gelmiş değil ki, bu devlet eliyle yapılan çok organize bir suç. O organize suç hakkında bilgimizin tabii ki olması gerekiyordu. Radyum şirketinin başındaki adam, artık Harvard Üniversitesi kabul etmiş onun zararlı olduğunu, durum ortada, insanlar ölüyor, hâlâ adam kabul etmiyormuş, "hayır, zararlı değil" diyormuş.

 

Bir mahkeme metninde Radyum şirketinin sahibi, davalardan birinde artık kabul ediyor zararlı olduğunu, ancak diğer fabrika sahipleri uzun süre direniyor. Sermayenin işbirliği var.

Sermayenin işbirliği olmaz olur mu...  Daha da ötesi, sermaye aslında hukuki noktaları da çok güzel elinde bulunduruyor. Hatta bizim oyunda bir replik var, patron diyor ki, fabrika sahibi, "Aa, açın tabii bayan Kuinta McDonalds, açın davayı, eğer davanızı görebilecek bir mahkeme bulursanız." Bundan son derece emin, tehdit ediyor, gülüyor, alay ediyor.

 

Mahkeme o kadar uzun sürüyor ki, hiçbiri aldığı parayı harcayamıyor, çok az radyum kızı hayatta kalıyor...

Evet, kadınların içine en sert kanser türleri girdiği için gidecek menzilleri yok ne yazık ki.

 

Sizce "Radyum Kızları" bir kadın oyunu mu? Neden?

Evet, çünkü aynı zamanda bu kadın işçilerin bir direnişidir. Çünkü kadın o dönem okutulmaya bile çok layık görülmeyen, daha ikinci sınıf vatandaş muamele görürken, bir de savaş zamanları bunlar, hem 1. dünya savaşı, hem 2. dünya savaşı, erkeklerin pek ortalıkta görünmediği, kadınların hep çalışmak zorunda kaldığı dönemler, aile reisliğinin kadına geçtiği dönemler. Kadınların nerede iş bulursa orada çalıştığı, hatta çocuk işçiliğinin de devreye girdiği yaygın bir durumken kadın iyice ezilen bir noktada duruyor, aile, çocuk, doymak, var olabilmek, yaşayabilmek için bulduğu işlerde çalışmaya çalışıyor. Kadınlığı burada en zayıf noktalarından biri. Zaten frengi hastalığı sözkonusu bizim oyunda hatırlarsanız, asker sevgilisi olan bir kadın frengiyle suçlanıyor. Bir anda terkedin fabrikayı deniyor, aslında en fecisinin içinde duruyorlar ve ahlâkın sadece kadına yüklendiği konum da vurgulanıyor orada.

Tamamen fabrikanın kendi sağlık kuruluşuyla yaptığı işbirliğinde çok uzun süre kadınların yalancı hastalıklarla oyalandığı bir dönem yaşıyorlar. Belki başından müdahale olsaydı biraz daha uzun yaşayabilirlerdi. O kadar gecikiyorlar ki kemikleri un gibi olmuş artık hepsinin.

 

Sizin sektörde iş güvenliği konusunda ne düşünüyorsunuz?

Özellikle televizyon bunu çok yapıyor, oyuncularla tek taraflı sözleşmeler imzalanıyor. Bu çok ahlâk dışı ve hukuksuz bir şey, hiçbir zaman tek taraflı sözleşme olmamalı. Ama oyuncunun neredeyse hiçbir hakkı yok, oraya imza attığı andan itibaren sadece çalışmak zorunda, bir nevi kölelik anlaşması gibi. Oradaki iş güvenliği ve iş hukuku noktalarının tekrar ele alınması gerekiyor, sadece tek taraflı sözleşmeleri ele alsanız bile anlarsınız. Sözleşmeyi okuduğunuz zaman, sizin hiçbir hakkınız yok. Çalışacaksanız, bir tür kendini satmak gibi.

Kaldı ki, en son dizide bir yangın sahnesi vardı, açıkçası ben korktum, kadın evde yangın çıkarıyor, kendi içinde oturuyor, böyle bir sahne, ama çok iyi önlem aldılar, itfaiye hazır tutuldu, bazı şirketler bunu özenle yapabiliyor, ve özel bir efektçi getirildi. Siz o yangını çok büyük sanıyorsunuz ama aslında çok küçük çaplı bir yangın, bunu çok güzel, yalancı malzemelerle gösterdiler, orada yönetmenimiz Reyhan Pekar, İnsanlık Suçu dizisinde, nefis organize etti, burada yönetmenin de girdiği bir sorumluluk var. Orada hem yönetmen, hem şirket çok dikkatlilerdi, ama ne olursa olsun, bütün bunları geçelim, çok uzun süreler devam ediyor televizyon dizileri ve çalışma saatleri bir noktadan sonra insanlık dışı bir noktaya geliyor. Uykuların çok az olduğu, sadece dizinin bitirilmesine yönelik sabaha karşı, gece, sabahın körü, yani hiçbir düzenliliği olmayan, üstelik yurtdışında işgüvencesi hukukunu oturtmuş ülkelerde, -ki bizde de olması gerekiyor ama yok, onlarda var- mesela sizi 7 ya da 8 saatin üzerinde çalıştıramıyor, çalıştırırsa fazla mesai ücreti vermek zorunda, bunu da önceden bildirmek zorunda, ve bunu yaptığı takdirde ertesi gün tatil vermek zorunda, biz bunun yanından bile geçmiyoruz. O anlamda korkunç. Sendika da bununla çok uğraştığı halde bu yıllardır bir türlü düzeltilemiyor.

 

Oyuncular Sendikası'na üyesiniz sanırım, sendikanızın bu konuyla ilgili çalışmalarını takip ediyor musunuz?

Evet üyeyim, onlar aslında ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar, ama burada sanırım reklam sektörü var.

 

Sendikadan söz etmişken, bir taciz olayıyla ilgili açıklamada, buna ilişkin bir birim kurulduğundan söz ediliyor. Siz bu konuyla ilgili zorluklar yaşadınız mı hiç?

Ben yıllardır yönetmenlik yapıyorum, şunu fark ettim bir kadın olarak, özellikle erkek gibi ve erkeksi, adam formunda değil de, kadın formunda yönetmenlik yapıyorsanız, erkek ekip rahatsızlanıyor bundan, sizden erkeksi tavır bekliyorlar, hani vardır ya üslubu daha erkek gibidir, ulan diye konuşur, onlara saygıları daha büyük, çünkü kendi erkek göndermelerine, erkek kodlarına uygun biriyle karşılaşmış oluyorlar. Ama hem başlarındasınız hem de kadın gibi davranıyorsanız orada daha olumsuz bir tavır gösteriyorlar. Ben kibarlığı, düzgün istemeyi ve söylemeyi hiç elden bırakmamaya çalışırım, ama burada bunu sezersem, çok sertleşerek, ama kadın gibi sertleşerek, mesleğim gereği sertleşerek onu yaptırana kadar inatla durdum, ve tavır değişti. Kadının mücadelesi daha devam ediyor aslında.

 

Bir kadından emir alma fikrine mi karşı koyuyorlar sizce?

Bilinçaltı, bu bir kadın aslında, böyle bir şeyi eskiden biraz daha fazla seziyordum, ama şimdi önce deniyor karşımdaki insanlar, sonra bakıyor çok kararlı, sertleşebiliyor da, onu istersem seçerim istersem seçmem, işini yap diye, o yüzden kadın hep arkasında güçlü bir erkeği almak zorunda kalıyor. Ben bunu bizim sektörde de çok görüyorum, bir sevgili ya da bir eş ya da çevre gibi, insanlarla varoluşunu destekleyecek şeyler arıyor, ya o kişinin soyadı, ama yalnız kalmak da bir seçimdir, ben benimdir, orada işiniz çok daha zor, onu da biliyorum, çok daha fazla mücadele etmeniz gerekiyor. Erkekler bize göre biraz daha konforlu.

 

Yönetmenlik dışında oyuncu olarak yaşadığınız şeyler var mı?

Geçmişte ismine çok güvenerek birisinin fiziki olmasa da sözlü ve psikolojik tacize uğradığımı söyleyebilirim, ama bunu illa ki atlatıyorsunuz, ya sonunda çok sert bir şekilde cevabını veriyorsunuz ya da o kişi bir süre sonra eğer delirmediyse bundan vazgeçiyor. Ama o da kendi tarafında size kin besliyor ve aslında uğraşıyor, kendi etki alanlarını harekete geçiriyor.

Sendikada aktif bir göreviniz var mı şu anda?

Ne yazık ki yok, çok fazla vakit sorunu yaşayan biriyim. İşimde, mesleğimde çok aktifim, Bitiyatro'nun yönetimini de sürdürüyorum, bir yandan da oynuyorum, yönetiyorum, gerçekten evime otel gibi uğruyorum. Ama takip ediyorum uzaktan da olsa, katılmak da istiyorum bir yandan.

 

Radyum Kızları'nı sahneledikten sonra sanat dünyasından, sendikalardan bir tepki aldınız mı?

Aslında ilk bu konuda görüşmek isteyen sizsiniz, ama izleyen kişilerden olumlu tepkiler aldık, çok etkileyici olduğu, çok özenli sahnelendiği, yüksek bir kaliteyle ele alındığı konusunda... Ki benim için çok kıymetli bu... Şimdilik güzel geri dönüşler aldık, olabilen bazı eleştirileri de dikkate alıyoruz ama aklımız yatarsa. Her eleştiri de manalı olmayabiliyor.

Bizim şöyle bir talihsizliğimiz de oldu, 5 Ekim oyun çıkışı bir trafik kazası yaşandı ve oyuncumuz oynayamadı, üstüne 3 gün geçtikten sonra bir kere daha oynadı ve daha kötü oldu. Bir süre oyun durmak zorunda kaldı, asıl bundan sonra başlayacağız oynamaya. Trafik kazası herşeyi kötü anlamda etkiledi.

 

Geçmiş olsun arkadaşımız iyidir umarım, tam da iş kazalarından söz etmişken üstüne bu olayın gerçekleşmesi büyük talihsizlik.

Şimdi iyi, toparladı çok şükür. Büyük bir kaza atlatıldı, ama tabii ki hem travma yaşadı hem beli rahatsızlandı.

 

Hangi oyuncuydu kaza geçiren?

May'i oynayan, anlatıcı. Ama iyi şimdi çok şükür.

 

Ona da buradan geçmiş olsun diyelim...

Teşekkürler.

 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Burada önemli olan, bu derginin de ana teması olan, çalışan işçi kadınların bir araya gelmesiyle çözülmeye başlıyor olay, önce bireysel çıkış gibi başlıyor, bir kişi hem öfkeleniyor, hem başka bir doktora gidiyor ve ortaya çıkmaya başlıyor orada zaten. Sonra bunu arkadaşlarına taşıdığında önce korkuyor insanlar, işsiz kalmaktan, aç kalmaktan, koşullardan... Ya da erkek iktidara bir anda nasıl sesimi çıkarabilirim, bunu hayal bile edemiyor. Hatta başta avukatlar bile almak istemiyordu davayı, ama inat ediyorlar, daha sonra toplanmaya karar veriyorlar. Toplanmaya karar verince ve üstüne gidence olay kabul edilmeye başlanıyor.

Fiziki olarak da giderek çok kötüye gittiklerini fark edince işin gerçeği konusunda bir bilinçlenme yaşanıyor. Biraraya gelmek önemli.

 

Evet o mesajı da vermişsiniz, buradan tekrar hatırlatalım...

Evet örgütlenmek çok değerli, kararlı olmak çok değerli. ■

 

OYUNUN KAZANDIĞI VE ADAY GÖSTERİLDİĞİ ÖDÜLLER

Devlet Tiyatroları Tekel Sahnesi'nde oynanan "Bir Peri Masalı Radyum Kızları" adlı oyunun yönetmeni Laçin Ceylan, 23. Afife Jale "Yılın En Başarılı Yönetmeni" ödülüne aday gösterildi. Karden Kasaplar'ın yazdığı oyun ayrıca "Yılın En Başarılı Oyunu" dalında; Gökhan Yücesal "Yılın En Başarılı Sahne Tasarımı" dalında; Dilek Kaplan "Yılın En Başarılı Giysi Tasarımı" dalında; Yakup Çartık "Yılın En Başarılı Işık Tasarımı" dalında; Merve Şeyma Zengin ise "Yılın En Başarılı Genç Kuşak Sanatçısı" dallarında ödüle aday gösterildi.

Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri 2019 "Jüri Özel Ödülü" Radyum Kızları oyuncularına verildi: Çiğdem Aygün, Deniz Danışoğlu, Ebru Terzi, Esra Balaban, Ezgi Erdilek, Gamze Cankara, Merve Şeyma Zengin, Refiye Genç, Sena Başdoğan, Tuğçe Aksum.

19. Direklerarası Ödülleri, "Umut Veren Genç Kadın Oyuncu ödülleri" Refiye Genç ve Sena Başdoğan'a verildi. Dilek Kaplan ise "Kostüm Tasarımı" dalında ödüle layık bulundu.

Oyunun genç oyuncuları Çiğdem Aygün ve Merve Şeyma Zengin Yeni Tiyatro Dergisi 7. Emek ve Başarı Ödülleri "Umut Veren Kadın Oyuncu" dalında ödüle aday gösterildi.

Radyum Kızları oyunu, ekip olarak Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri 2018-2019 "Jüri Özel Ödülü"ne layık görülürken, Dilek Kaplan da "Yılın Giysi Tasarımı" dalında ödüle aday gösterildi.

 

(Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi, Sayı 60, Nisan 2019)