İKİ KADIN, İKİ KURTULUŞ HİKÂYESİ:

 

Şiddetsiz bir yaşam peşinde

 

Ülkemizde her yıl binlerce kadın erkekler tarafından şiddete uğruyor, yüzlercesi öldürülüyor. Şiddetin çoğunluğu, kadınların eşleri ya da birlikte oldukları erkekler tarafından uygulanıyor. Ekonomik olarak eşe bağımlılık, yasal düzenlemelerin yetersizliği, yetkili kurumların gerekli hassasiyeti göstermemesi ve de en önemlisi toplum baskısı yüzünden pek çok kadın çaresizce şiddete boyun eğiyor, bu gerçekle yaşamayı kabulleniyor. Sosyolog Sibel Dağ, Petrol-İş Kadın okurlarıyla deneyimlerini paylaşmayı kabul eden ve şiddetten kurtulmayı başarmış kadınlarla söyleşiler yaptı. Bu sayımızda yer alan iki kadının hikâyesi, hem şiddetin kadınlar üzerindeki yıkıcı etkisini, ama aynı zamanda kurtulma umudunu da içermesi bakımından önem taşıyor.

 

Söyleşiler: Sibel Dağ / Sosyolog

 

Hayatının bir döneminde şiddete uğramış ve bu sorunu geride bırakmış Yasemin Hanım ve Didem Hanım ile nasıl bir şiddete maruz kaldıkları, nasıl başa çıktıkları üzerine konuştuk. Kendilerini en çaresiz ve en güçlü hissettikleri anların neler olduğunu öğrenmeye çalıştık.

Yasemin Hanım 34 yaşında. İlk evliliğini deyim yerindeyse aile içi şiddetten kurtulmak için yapmış. Çocukluğunda babasının annesine gösterdiği şiddetin tanığı olduğu gibi ilerleyen yıllarda akibeti çok da değişmeyen annesinin ikinci evliliğinde yaşadıklarını sineye çekmek zorunda kalmış.

Mutaassıp yapıdaki üvey babanın şiddeti bir gün kendisine yönelmeye başlayınca da bu ortamdan kurtulma isteğiyle, kendisini görüp beğenmiş olan hayırlı kısmetle evlenmeyi kabul etmiş. Annesinin bir arkadaşının oğlu olan bu kişinin maddi durumunun iyi olması onu hayırlı yapan en önemli özellik annesi için.

Müstakbel damat ile tanışıp görüşmeye başladıklarında onun öfkeli tavırlarına tanık olmuş Yasemin Hanım, ailesinin her şeye müdahale etmesinden rahatsız olup evlenmekten vazgeçmeye bile kalkmış ama sonra barışmışlar. Evlenince de ailesiyle birlikte oturmuşlar.

Yasemin Hanım 18 yaşındayken evlendiği bu kişiye kendisini sevmediğini açık açık söylemiş “benim sevgim ikimize de yeter” cevabını almış. Ama anlaşılan o ki yetmemiş. Cinsel birliktelik yaşanmayınca sorunlar başlamış. Vajinismus teşhisi konan Yasemin Hanım gizlice psikologa gitmiş ve tedavinin sevgi olmadan gerçekleşmeyeceğini öğrenmiş. Eşiyle tartışmaları da günden güne artmaya başlayıp fiziksel şiddete dönmüş. “En sonunda bir gece biraz sözle kavga ettik. Sonra bir iki tokatla başlayan durumda sabah yerde uyandım ve her yerim mosmordu. Demek ki bayılmıştım ve o beni dövmeye devam etmişti.”

Gururu kırıldığı için olayı kimseye söylemediğini, gittikçe içine kapandığını ifade eden Yasemin Hanım günlerini kimseyle tek kelime etmeden, evden (bazen odadan dahi) dışarı çıkmadan geçirmiş. Durum açığa çıkınca evlendiği kişinin ailesinden zaman zaman sözel zaman zaman fiziksel saldırılara maruz kalmış.

Tüm bu yaşadıkları karşısında kendisini ketleyen ruh halini şöyle özetliyor Yasemin Hanım: “Kimseye söyleyemiyordum çünkü ‘dayak yedim’ demek çok ayıp geliyordu. Zaten çocukluğum babamın annemi dövmesini izleyerek geçmişti. Ama ‘anasının kaderi gibi yazık’ diyecekler diye kimseye de halimi söylemedim.”

Hiç kimseye hatta kendisine bile belli etmese de kaderini tersine çevirmekle ilgili bir güç biriktirmiş belli ki bu süreçte: “Bir gün kapıyı üzerime kilitleyip gitmişti. Evde de kimse yoktu. Bir not yazdım. Kendime ait birkaç eşyamı çöp poşetine koyup balkondan attım. Sonra da kapıyı tel tokayla açıp arkama bile bakmadan kaçtım. İzmir’e arkadaşımın yanına kadar gittim. Telefonum zaten yoktu. Ve kurtuluşumun ilk adımını böylelikle attım.” Büyük bir adım olmuş bu Demet Hanım için, küçük bir poşetle başlamak zorunda kalsa da yeni hayatına.

Yasemin Hanımın ardından kayıp ihbarı verilmiş polise. “Ama ben notumda onunla bir daha aynı ortamda nefes almayacağımı ve bir daha bana tokat bile atamayacağını yazdığımdan polise bu mektup verilmemiş.” Sonrasında boşanma sürecine girmişler. “Bir an evvel kurtulmak istediğim için hiçbir şey istemedim. Şikayet de etmedim.”

Annesi şiddet mağduru olan birçok kadının kendi hayatında benzer sorunlarla karşılaştığında pasif davrandığı ve gördüğü şiddeti neredeyse normalleştirdiği bilinen bir gerçek. Yasemin hanımın hikayesi bu döngünün kırılmasını anlatıyor en çok.

Sonuçta annesi kurtulmaya çabalasa da toplumsal-kurumsal yetersizlikler sebebiyle başına gelenleri önleyemeyen kadınlardan biri. Evi terk edip baba evine yerleştiğinde eşinin (Yasemin Hanımın babası) ateşli silahla vurmaya kalkışması gibi alışılageldik(!) olaylar yaşamış mesela.

Tüm bu olumsuz deneyimlerin içinden gelmesine rağmen Yasemin hanımın hayatını değiştirmekte ısrarcı davrandığı ve geçmişin tekrarına izin vermediği anlaşılıyor. Cesaret bu durumda neredeyse bir mecburiyet kadınlar için: “Bir akşam kaldığım evin kapısını zorladı. Eğer beni tek celsede boşamazsa polis çağırıp onu rezil edeceğimi söyledim. Ama bunu derken bile ondan çok korkuyordum. Bir an evvel bu kabusun gitmesini istiyordum. Tek celsede anlaşmalı olarak boşandık.” 

Yaklaşık 1 yıl süren evlilikleri 2 ay içinde son bulmuş böylece. Boşanma kararı almak bir gelecek kurma yolunda kadınların geçirdikleri en önemli aşama ancak boşanmak pek çok kadın gibi Yasemin Hanım için de zorlu başka bir evrenin başlangıcı demek: “Boşandıktan sonra bir iki kez rahatsız etti ama artık karşısında eski kız yoktu. Sonra ben il değiştirdim. Kimseye boşanmış bir dul olduğumu söyleyemedim. Çünkü hemen algılar değişiyordu.”

Bu dönemde bir arkadaşıyla kalan Yasemin Hanım 2 yıl kadar konfeksiyon atölyesinde çalışmış ve aynı zamanda açık öğretimde maliye okuyarak liseden sonra kesintiye uğrayan eğitimine devam etmiş.

Hayatında yeni bir düzen oturtmaya çalışırken en çok da içe kapalı mizacını yenmeye çalıştığını, girişken davranmaya karar verdiğini ve bunu başardığını ifade ediyor Yasemin Hanım. Hayatı da hızlı bir şekilde değişmeye devam etmiş.

“Konfeksiyon atölyesinden sonra bir diş hekimine yardımcı olarak işe girdim ve bakanlığın açtığı sınavı kazanarak Ağız Diş Sağlığı Teknikeri unvanı aldım, 10 yıl bu unvanla çalıştım aynı zamanda maliye lisanstan da mezun oldum, şimdi formasyon eğitimi alıyor ve öğretmen olmak için kendimi geliştiriyorum.”

2012’de ikinci evliliğini yapan Yasemin hanımın bir kızı var, geride bıraktığı o günlerin benzer sorunlar yaşayan kadınlara bu karanlığı aşabilmeleri için moral vermesini umuyor. “Kızımla ve eşimle yeniden doğdum. Sevginin çözemeyeceği sorun yokmuş bunu öğrendim. Artık daha sağlam basıyor ayaklarım. Daha eminim. Daha çok büyüdüm.”

Demet Hanım 39 yaşında, öğretmen, onun hikayesi erkek şiddetinin kadının gösterdiği kararlılık karşısında nasıl bilendiğini anlatıyor adeta.

Kendisi gibi üniversite mezunu bir kişiyle görücü usulü yapıyor Demet hanım ilk evliliğini 2002 yılında. Evlendiği kişinin 3 diploması olduğunu özellikle vurguluyor, meslek, eğitim gibi faktörlerin neredeyse hiç önemli olmadığını ve şiddetin herkesin başına gelebileceğini ekleyerek.

Sorunların aslında evliliğin ilk aylarında başladığını belirten Demet Hanım görümcesi sebebiyle girdikleri bir tartışmada eşi kendisini darp edince ailesiyle görüşüyor ve yanlarına dönmeye karar verse de pişmanlığı üzerine ona bir şans daha tanıyor. Sonrasında peş peşe 2 çocukları oluyor ve sorunlar daha da büyümeye başlıyor.  “Dışarı AVMye dahi gidecek olsak başka bir şehirde yaşayan annesini arıyordu, ondan izin çıkarsa gidiyoruz, yoksa yok.” 

Kavgaların bu şekilde günden güne çoğaldığını, bu kişinin cinsel yaşamında dengesiz davranışlar baş gösterince hayatın katlanılmaz bir hal aldığını anlatıyor Demet Hanım. “Çok tiksiniyordum, bir gün artık ‘bana dokunma kiminle ne yaparsan yap’ dedim çok öfkelendi ve beni ilişkiye zorladı, boğazımı sıkıp, darp etti. Sonra ailesini aradı o gece, karım benimle birlikte olmuyor diye onlara anlattı, annesi ve babası telefonda bana ‘sen benim oğluma neden karılık yapmıyorsun’ diye sorguya çektiler.”

O günün sabahında işe gitmek zorunda olan Demet Hanım darp izlerini gizlemeye çalışmış, durgun halinden endişelenen arkadaşlarının yanında sinir krizi geçirip bayılmış, “ailem dahil hiç kimseyle paylaşmadım bu olanları, arkadaşlarım da durumu anladı üstüme gelmediler.”

Bu olaydan sonra tam 6 ay bir suskunluk dönemi yaşamış Demet Hanım, “yaşananları yok saymak istedim sanırım, kabullenmek istemedim” diyor sebep olarak. Birçok kadın gibi onun da olan bitene katlanmasının ardında şaşırtıcı olmayan bir sebep daha var:  “Çocuklar var, evlilik var, kurtarmak istiyorsun, hep acaba onarılabilir mi diyorsun, hep bir acaba var.” 

Hiçbir şey olmamış gibi davrandığı, hayatı olağan akışında sürdürmeye çalıştığı bu dönemi şöyle ifade ediyor: “Bir karar verecektim ve bunu kimsenin etkisinde kalmadan vermek istedim, sonuçlarına kendim katlanmalıyım diye düşündüm, aileme dahi her şey yolunda gösterdim, kendisine de öyle gösterdim, ayrılmayı düşünüyor gibi davranmadım, bir eş olarak, bir kadın olarak midem bulansa da ne gerekiyorsa onu yaptım.”

Elinden gelen her şeyi yapmış olma isteğiyle belki ciddi bir çaba harcamış Demet Hanım bu süreçte. “Terapiye dahi gittik, benim sicilime işlemesin dedi, benim sigortam üzerinden gittik, sonra bunları aleyhimde kullandı, tedavi görüyor, hasta diye.”

6 aylık bu süre zarfında fiziksel şiddet yaşanmasa da ‘sen yüzüne bakılacak kadın değilsin, etrafındaki insanlar seni pohpohluyor sen kendini güzel sanıyorsun, paran kadar sözün geçer bu evde, kıçı kırık öğretmensin’ gibi hakaretler yoğunlaşıyor ve sonra şiddet çocuklara yansımaya başlıyor: “2-3 yaşındaki çocukları odaya kapatıp ağlatarak uyutuyordu, çocuk yavaş yiyor diye çocuğu duvara fırlatmaya kalkıştı.”

Büyük bir sabırla süren sessizlik dönemi Demet hanımın boşanma kararıyla son bulmuş bir gün: “Birden boşanmak istediğimi söyledim, hiçbir şey istemiyorum dedim, ev senin olsun, çocuklarımı alıp gitmek istiyorum dedim, sadece babamın aldığı arabamı alacağım dedim. Kabul etti.”

10 gün içinde eşyaları toparlayıp çocukları yanına alarak başka bir semte taşınmış Demet Hanım, kayınvalidesinin ‘sen benim oğlumu boşayamazsın’ diyerek saçını yolmaya kalktığını hatırlıyor. Şiddet mağduru çoğu kadın gibi Demet Hanım da bir şeylerin sorunsuz çözülmesini istediği için kimseden şikayetçi olmamayı yeğlemiş.

Bu 10 gün zarfında sükunet içindeki eşinin tavrı ise yaşadıkları eve ‘aile konutu şerhi’ koydurmasıyla hızlıca yön değiştirmiş. “Başta evi istemiyorum dedim ama düşündüm birlikte almıştık,  benim de emeğim vardı, benim de birikimimdi, çocuklarımın geleceğini düşündüm aile konutu şerhi koydurdum. Bu belge eline geçince çekişmeler başladı, iftiralar başladı, çocukların velayetini almaya çalıştı, tanımadığım insanlar şahit gösterildi bir şeylere, psikolojisi bozuktan evin önüne adam dizmeye kadar çok aşağılayıcı iftiralara maruz kaldım, dava 1 yıl sürdü.”

Demet Hanımın evden vazgeçmesiyle boşanma gerçekleşiyor ve çocukların velayeti kendisine veriliyor. İlk sıralar çocukların babası olduğu bahanesiyle evin içine girmeye çalışması gibi ‘eski eş’ tacizlerine rağmen kendine ait bir düzen kurmaya çalışıyor Demet Hanım, onun denetim çabalarına maruz kalsa da geri adım atmıyor.

Ancak her şey Demet Hanımın 7 yıl sonra ikinci evliliğini yapmasıyla bir kez daha sarsılıyor. Eski eş çocukların velayetini almak için dava açıyor ve böylece hayatının yeniden altüst olduğu bir süreç başlamış oluyor Demet Hanım için.

“Çocuklar 7 yıl benim yanımdaydı doğru düzgün ilgilenmedi, birkaç yıl ailemin bulunduğu ilde yaşamıştım, sonra geri dönmüştüm, çocuklar hiç umurunda değildi, ben yeni bir evlilik yapınca olan oldu. Çocukları almak için velayet davası açtı, çocukların şiddet gördüğünden, evin uygunsuzluğundan çeşitli iftiraları artarak devam etti.” Mahkemenin görevlendirdiği heyet gerekli incelemeleri yapıp çocukların velayetini Demet Hanıma verdiği halde atanan üç farklı heyete de itiraz ederek çeşitli yanıltıcı hamlelerle sonunda amacına ulaşıyor.

Çocuklarından ayrılınca günlerce ağlama krizlerine girmiş Demet Hanım, ilk bir yıl ağır bir bunalım geçirmiş, sağlık raporlarıyla işine ara vermiş bir süre. Bu kez çocuklar üzerinden Demet Hanımı cezalandırmaya niyetli olduğu çok açık: “3 yıldır çocukları göstermiyor, onlarla canımı acıtmaya çalışıyor, onları bana göstermeyerek intikam almaya çalışıyor.”

Yine de toparlamayı başarmış Demet Hanım çünkü bu kişinin esas amacının mutluluğunu yıkmak olduğunun farkında: “Şu anki eşime yönelik de tacizleri oldu, geçmişini karalamaya kalkıştı, amacı onu da kavganın içine çekmek, boşatacağım onları diyordu, kendisi 3. evliliğini yaptı.”

İcra yoluyla görüş hakkını kullanabilir Demet Hanım ancak çocukların bu gerilimden etkilenmesini, kavgalarla yıpranıp zarar görmelerini istemiyor. Çocukların da durumu kavradığını, bir iki kez kaçamak yollarla görüştüklerini belirtiyor. 2016 yılında üçüncü kez anne olmuş Demet Hanım, kardeşlerin bir gün tanışıp bir araya geleceği umuduyla geleceğe emin adımlarla yürüyor.

Yaşadığı zorlu günlere dönüp baktığında sorunlarla baş edebilmesinin ardında ailesinin önemli bir rolü olduğunu düşünüyor Demet Hanım: “Varlıklı bir ailem vardı, maddi-manevi destek oldular, babam ömrümün sonuna kadar sana da çocuklarına da bakarım dedi, bu açıdan çok şanslıyım. Ailem çok destek oldu, her kadın bu kadar şanslı olmuyor maalesef.”

Demet hanımı güçlü kılan bir başka etkense özsaygısını zedelemeyi hedefleyen yöntemlere direnç göstermiş olması. Bunların başında şiddet faili erkekler tarafından çok yaygın olarak kullanılan ‘iffetsizlik’ ithamı geliyor. Bu tarz psikolojik saldırıların kadınların yenik düşmesine sebep olduğu bilinen bir gerçek. Toplum içinde onurunun kırılması korkusuyla birçok kadın maalesef faillerin isteklerine boyun eğmekte. Demet Hanım ise bu çıkmazdan kurtulmak için toplumun değer yargılarını değil kendi benliğini, sağlığını ve esenliğini öne koymuş. Bu tutumun benzer tehditlere maruz kalan kadınlara cesaret vermesini temenni ediyoruz.

“Bu iftiralar, bu rezil etme çabaları karşısında başkalarının ne düşüneceği hiç umurumda olmadı. Kendime güveniyordum, ne yaptığımı ben bildikten sonra başkalarının ne söylediğinin hiçbir önemi yok. Kendimi ispat etme mecburiyeti hissetmedim hiçbir zaman. Zaten herkes ikimizi de tanıyor, olan biteni görüyordu. Beni sorgulayan da eleştiren de olmadı ama olsa da fark etmezdi, kimseye ispatlamak zorunda değildim. ”

 

(Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi, Sayı 57, Şubat 2018)