• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Çalışanlar sahip çıkınca kâra geçti

Dome Hotel örnek oldu

KKTC'deki özelleştirme sürecinde çalışanların sahip çıktığı Dome Hotel, kısa sürede kâra geçerek anlamlı bir örnek oluşturdu. Özelleştirme gündeme geldiğinde otelin üç trilyon zarar edeceği öngörülüyordu.

Petrol-İş WEB
28.10.2011

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) faaliyet gösteren Türk-Sen'e bağlı Turizm Emekçileri Sendikası (TES) özelleştirme sürecinde önemli bir inisiyatif göstererek özelleştirilmek istenen Dome Hotel'i çalışanların işletmesi olarak işletme yönünde adım attı. Devralındığı tarihte üç trilyon lira zarar edeceği öngörülen Dome Hotel, ikinci yılın sonunda kâr etti. Dome Hotel'in hikayesini TES Genel Başkanı Bayram Karaman'a sorduk. 26 Ekim Çarşamba günü Petrol-İş Genel Merkezi'ni ziyaret eden Karaman, bize bu anlamlı örneği şöyle anlattı:  

"Özelleştirmeler, 1986 yılından beri Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde öngördüğü neo-liberal politikaların bir sonucudur. Bugüne kadar memleketin zaten bir avuç işyeri vardı onların da çoğu özelleştirildi. Özelleşen yerler kapatıldı, fabrikaysa makineleri söküldü, taşındı ve o fabrikalar şimdi ambar olarak kullanılıyor.

Özelleştirilen her işyerinde çalışanlar işsiz kaldı, yerine yabancı iş gücü getirildi. Bu yabancı iş gücüyle kayıt dışı çalışma toplum gündemine geldi. Bunların yarattığı kaynak israfı Sosyal Sigortaların, devletin vergi gelirinin düşmesine neden oldu. Bu gelir kayıpları yüzünden KKTC ekonomisi kaynak bakımından Türkiye'ye bağımlı hala geldi ve işte sonuçta “Beslemeler, sürekli bizden para istiyorsunuz” noktasına kadar getirdiler.

Dome Hotel de özelleştirilmek istendi, bir ortaklık işletmesi şeklinde özelleştirmek istendi. Burada çalışanlar ve Turizm Emekçileri Sendikası olarak “Bir ortak aranıyorsa, biz bu ortaklıkta varız” dedik. Uzunca süren mücadele ve uğraşlardan sonra Dome Hotel'de Kıbrıs vakıflar idaresiyle birlikte çalışanlar, işletmeyi kâr ortaklığına dayalı bir yönetim şekliyle çalıştırma kararı aldı.

İkinci yılın sonunda kâr etti

Çalışanlar bir şirket kurdu, çalışanların üç, Vakıflar İdaresinin de iki yönetim kurulu üyesiyle temsil edildiği bir ortak işletme modeli oluşturuldu. Mülkiyeti Vakıflar İdaresinin, on yıl süreyle çalışanlarla Vakıflar İdaresi yönetimde, karar alma çoğunluğu çalışanlarda olmak üzere bir kâr ortaklığı işletmesi oluşturdular. Devralındığı tarihte üç trilyon lira zarar edeceği öngörülen Dome Hotel, ikinci yılın sonunda kâr etti.

Tabi işletme kârının yanında topluma sağladığı kârın boyutları bu iki yılda çok daha fazla. Tamamen kayıtlı ekonomik faaliyet içinde, tamamen KKTC yurttaşının çalıştığı ender işyerlerinden biri oldu. Tek turistik tesistir ki, hiçbir yerden katkı almadan sadece ürettiği ile bütün yükümlülüklerine yerine getirdi ve üstelik üç trilyon liraya yakın da bir yenileme yatırımı yaptı.

Oradaki işçiler yanlış anlaşılıyor. Orada çalışanların hiç biri daha çok kazanmadı, daha zengin olmak için bu işletme yönetimine talip olmadı. Türkiye’deki bir gazetecinin dediği gibi, “Hiçbir patron, hiçbir kapitalist o koşullarda o oteli ortak işletmeye razı olmazdı.” Biz bir şeyi ispat etmek istedik. Yani otelin zararı çalışanlara, yatırım sorumluluğu çalışanlara, çalışanların bütün yükümlülükleri gene çalışanlara ait olacaktı. Vakıflar sadece ortak işletme, kâr ederse bundan pay alacaktı. Bu üç yıllık süre içerisinde çalışanlar, bir mucizeyi gerçekleştirdi, bir şeyi ispatladı. Mülkiyetin kime ait olduğu önemli değil, bu işin nasıl yönetildiği önemli. Bunu “Mutlaka parası olan birinin yapabileceği bir iş” diye söyleyip bütün düyayı kandırıyorlar, ama sonuçta bütün işi yapan gene çalışanlar orada emek verenler.

Özelleştirme daha pahalıya mal oluyor

Biz Kıbrıs’ta bir şeyi ispatladık: Bu ülkenin kaynaklarını boşu boşuna dışarı vermenin gereği yok. Yani devletin üstesinden gelemediği bir işsizlik sorununu, devletten para alan ya da vergi kaçıran ya da çalışanların sigortasını ödemeyen bir işverenin çözmesini beklemek hayaldir. Kimse buna inanmaz. Bunu “Üç tane, üç kuruş parası olan adam çözer” diye beklerse, sosyal devletim diyen devlet hayal peşinde koşar. Biz bunu ispatlamaya çalışıyoruz; bu iş yerlerini özelleştirmenin anlamı yok, verdikçe kayıt dışına çıkıyor zaten ekonomi; verdikçe insanlar işsiz kalıyor, göç ediyor. Belki de çok daha pahalıya mal oluyor devlete bu insanların bu duruma düşmesi. Dolayısıyla bu açıkça bir yerden bir yere kaynak transferinden başka bir şey değil. İnsani de değil o anlamda.

Dome Hotel örneği ciddi bir biçimde saldırıya da uğruyor, ideolojik tarafından bakanlar açısından saldırıya uğruyor. Otelde gözü olanların da hedefi oluyor. Ama biz ciddi bir kamuoyu oluşturuk lehimize. Dome Hoteli Kıbrıs’ın yerli insanları destekliyor ve sahipleniyor. Türkiye'den yoğun bir biçimde destek görüyoruz ve oradaki misafirlerimiz “Dome is Home” (Dome bizim evimiz) diyor. Diyelim ki, senede dört defa geliyorsa misafirlerimiz, şimdi senede altı defa, on defa geliyor. “Çok iyi yaptınız çocuklar, bu çok insani bir şey, biz elimizden geldiği kadar size destek vereceğiz” diyip gelip orada haftalarca, aylarca kalan turistlerimiz, misafirlerimiz var. Başta sendikalar olmak üzere, yerli halk bütün etkinliklerini büyük ölçüde Dome Hotel'de yapıyor ve biz üç trilyon zarar eden işletmeyi iki yılda kâra geçirdik.

Yasaya göre yüzde 50'yi aşan hissedar olunca, halka açık şirket oluyor. Dolayısıyla Dome Hotel’in şu veya bu şekilde hisseleri toplayan bir kumarhane sahibine, bir gazino sahibine veya farklı birşeye gitmemesi için onu limited şirket olarak kurduk. Yüzde 49 hisse işçilerin kurduğu şirketin, yüzde 49'u tek tek şahısların. Fiilen Dome Hotel’de çalışıyor olmak koşulu var. Yüzde 51'i de yine sendikanın denetiminde olan bir fonları var, onların. Dome Hotel’deki bu model başka işletmelerde de uygulanabilir bir modeldir. Eğer niyet kötü değilse, birine bir yeri peşkeş çekmek adına yapılmak istenmiyorsa."