• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Jeffrey Vogt/ITUC Hukuk Danışmanı

Grev Hakkı

09.09.2014

Giriş

2012 Uluslararası Çalışma Konferansı'nın (UÇK) başlangıcında, İşveren Grubu ile İşçi Grubu'nun sözcüleri, ILO Uzmanlar Komitesi'nin hazırladığı Yıllık Rapor'dan seçilen 25 olayın yer aldığı “nihai liste”ye son biçimini vermek üzere bir araya geldiler. Liste, bir sonraki hafta, Konferans'ın üç bileşenden oluşan Standartların Uygulanması Komitesi'nde görüşülecekti. İşveren Grubu, hiçbir uyarıda bulunmadan, Uzmanlar Komitesi Raporu'nda grev hakkı konusunda görüşler içeren herhangi bir olayın yer aldığı bir nihai listeyi kabul etmeyeceğini açıkladı. İşveren Grubu, ayrıca, Uzmanlar Komitesi'nin Genel Araştırması hakkında bir “tekzip” koparmayı amaçlıyordu.[1] Bu tekzibin amacı çift yönlüydü: Uzmanlar Komitesi'nin görüşlerinin bağlayıcı olmasa da taşıdığı referans gücünü zayıflatmak ve üç bileşenli politik organ olan Standartların Uygulanması Komitesi ile bağımsız Uzmanlar Komitesi arasında (aslında var olmayan) hiyerarşik bir ilişki kurmaya çalışmak.

İşveren Grubu üç ana iddia öne sürüyor. Birinci iddiaya göre, Uzmanlar Komitesi'nin yetkisi sözleşmelerin uygulanması üzerine görüş belirtmekle sınırlıdır; bu yetki sözleşmelerin “yorumlanmasını” kapsamaz. İkinci iddiaya göre, Uzmanlar Komitesi'nin Genel Araştırması ve Yıllık Raporu, ILO'nun üç bileşeninin (yani işçi, işveren ve hükümet taraflarının) üzerinde mutabık kaldığı ya da bağlayıcı nitelik taşıyan metinler değildir. Bu itibarla, çalışma standartlarını asıl denetleyen ve ILO sözleşmelerinin anlamı konusunda nihai kararı veren Uzmanlar Komitesi değil, ILO'nun üç bileşenidir. Üçüncü iddiaya göre ise 87 sayılı ILO sözleşmesinin metninde grev hakkına herhangi bir gönderme yapılmadığı için, uluslararası kabul gören yorum kuralları, 87 sayılı sözleşmenin grev hakkı olmadan yorumlanmasını gerektirmektedir. Bu durumda, grev hakkı, Uzmanlar Komitesi'nin görüş belirtmesi gereken bir konu değildir.

Grev hakkının varlığı

İşveren Grubu'nun iddiaları, sendika özgürlüğü konusunda temelden hatalı bir anlayışa dayanıyor. Son derece muhafazakâr bu görüşe göre, sendika özgürlüğü, çalışma ilişkilerinin bağlamından tümüyle kopuk, bağımsız ve bireysel bir haktır. Ne var ki sendika özgürlüğü, uzun zamandır, özellikle çalışma ilişkileri bağlamında, kolektif bir hak olarak, aslında grev hakkını da içeren bir haklar demeti olarak anlaşılıyor. Gerçekten de ilgili türev haklar olmaksızın, çalışma ilişkileri bağlamında sendikalaşma hakkı tümüyle anlamsızlaşacaktır. ILO ile mahkemelerin ve bilim insanlarının büyük bölümü de bu görüştedir.

ILO Sendika Özgürlüğü Komitesi, Uzmanlar Komitesi, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve hatta, Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından (doğru bir şekilde) benimsenen sendika özgürlüğü teorisi, işyeri bağlamıyla ilgilidir. Sendikalaşmak bireysel özgürlüğün bir sonucu olabilir, ama işçiler bu örgütlerle kendi çıkarlarını koruyamıyorlarsa o özgürlüğün pek anlamı yoktur. İşçi dayanışması, işçilerin bireysel iş sözleşmelerinin yapısında var olan kısıtlamaları aşmasına, adil istihdam koşullarına kavuşmasına, kendisiyle ve toplumla ilgili kararlara katılmasına olanak sağlar. Grev hakkı olmaksızın, istihdam ilişkisindeki güç eşitsizliği nedeniyle, işçilerin bu hedeflere ulaşması zordur. Sendika özgürlüğünün sadece işçilerin kendi seçtikleri sendikalarda örgütlenme hakkı anlamına gelmediği, işçilerin mesleki, sosyal ve ekonomik çıkarlarını savunmak için kolektif faaliyetlere girişme hakkı anlamına da geldiği yolundaki görüş bu temel önermeden kaynaklanmaktadır.

Uzmanlar Komitesi ile Sendika Özgürlüğü Komitesi'nin 87 sayılı sözleşmeyle ilgili olarak  grev hakkı konusunda oluşturduğu ILO içtihadına İşveren Grubu'nun yaklaşık 40 yıldır itiraz etmemiş olması dikkat çekicidir. Hem Uzmanlar Komitesi hem de Sendika Özgürlüğü Komitesi, 1950'lerden beri, 3. maddenin, dikkatle tanımlanmış ve sınırlanmış olmakla birlikte, grev hakkının korunmasını kapsadığı kanısındadır. 87 sayılı sözleşmenin yürürlüğe girmesinden yaklaşık on yıl kadar sonra, 1959'da, Uzmanlar Komitesi'nın sendika özgürlüğünü ayrıntılarıyla incelediği ilk Genel Araştırma'da, sözleşmenin 3. maddesiyle ilgili bölümde grev hakkına ilişkin bir analiz yer almaktadır. Buna göre, “kamu yetkisi kullanan kamu görevlileri dışında işçilerin yaptığı grevlerin yasaklanması...  bazan sendikaların faaliyet olanaklarının önemli ölçüde kısıtlanması anlamına gelebilir.” Uzmanlar Komitesi, grev hakkı üzerindeki yasakların 87 sayılı sözleşmenin 8. ve 10. maddelerine aykırı olduğu kanısındadır.

Uzmanlar Komitesi gibi, Sendika Özgürlüğü Komitesi de bu konuda akıl yürütürken ILO Anayasası'nın yanı sıra 87 sayılı sözleşmenin 3. maddesine doğrudan gönderme yapmaktadır. Sendika Özgürlüğü Komitesi, daha 1952'deki ikinci toplantısında, grev hakkının “sendikal hakların asli bir unsuru” olduğu kanısındadır. Sözgelimi ele aldığı 28 sayılı olayda (Birleşik Krallık-Jamaika), Komite şu saptamayı yapıyordu: “Grev hakkı ve sendikal toplantılar düzenleme hakkı, sendikal hakların asli unsurlarıdır ve bu nedenle, yetkili makamların yasaya uyulmasını sağlamak için aldığı önlemler, iş uyuşmazlıkları sırasında sendikaların toplantılar düzenlemesinin engellenmesine yol açmamalıdır.”

İşveren Grubu'nun ana iddialarından birine göre, denetim sisteminin ve özellikle Uzmanlar Komitesi'nin ILO sözleşmeleri konusunda bağlayıcı yorumlar yapma yetkisi yoktur ve sözleşmelerin anlamı konusunda son sözü söyleme yetkisi, üç bileşenden oluşan Standartların Uygulanması Komitesi ile Uluslararası Çalışma Konferansı'ndadır. Sadece Uluslararası Adalet Divanı'nın ILO sözleşmeleriyle ilgili bağlayıcı yorumlar yapabileceği doğru olmakla birlikte, ki İşçi Grubu buna itiraz etmemektedir, Standartları Uygulama Komitesi ya da Uluslararası Çalışma Konferansı'nın ILO sözleşmelerinin anlamı konusunda nihai hakem olması söz konusu değildir. Bu görüşün anayasal temeli yoktur. Üstelik, Uzmanlar Komitesi'nin sözleşmelerin uygulanmasındaki rolü bir ölçüde yorum gerektirmektedir. Aslında bu, İşveren Grubu'nun önceden kabul ettiği bir görüştür. Özellikle birçok ILO sözleşmesi genel ilkeler öngördüğü için, uygulamanın değerlendirilmesi belli ölçüde yorum gerektirecektir.

ILO Uzmanlar Komitesi grev hakkının 87 sayılı sözleşmenin 3, 8 ve 10. maddeleri tarafından korunduğunu belirtiyor. Antlaşmalar Hakkında Viyana Sözleşmesi'nin 31. maddesinde yer alan yorum kuralları dikkate alınarak 87 sayılı sözleşmenin metni incelenecek olursa, bu önerme kuşkusuz doğrudur. 87 sayılı sözleşmenin 3. maddesinin lafzının (sözlerinin) olağan anlamı, sendikalar bakımından --her türlü etkinliği kapsayacak şekilde-- mutlak bir hak içermektedir. Bu, sözgelimi, toplu pazarlık planlama hakkı ile sendikal/endüstriyel eylem planlama (örgütleme ve destekleme) hakkını içermektedir. 

İşveren Grubu, 87 sayılı sözleşmeyle ilgili hazırlık çalışmasının kendi görüşlerini desteklediğini öne sürmekle yanılgıya düşmektedir. Ne var ki, ancak 31. madde uyarınca varılan yorum “anlam belirsizliğine ya da muğlaklığa meydan veriyorsa” veya “açıkça saçma ya da mantıksız bir sonuca yol açıyorsa”, antlaşmanın hazırlık çalışmalarına başvurulabilir. 87 sayılı sözleşmede grev hakkının yer alması hiçbir belirsizliğe ya da muğlaklığa meydan vermediği veya açıkça saçma ya da mantıksız bir sonuca yol açmadığı için, Antlaşmalar Hakkında Viyana Sözleşmesi'nin 32. maddesine göre tamamlayıcı yorum araçlarının kullanılması düpedüz dayanaktan yoksundur. Üstelik, hazırlık çalışmalarına bakacak olsak bile, sözleşmenin aksi yönde yorumlanması gerektiğini gösteren hiçbir şey yoktur. ILO'nun Sendika Özgürlüğü Bölümü'nün eski başkanı Bernard Gernigon'un belirttiği üzere, 87 sayılı sözleşmenin kabulünden önceki görüşmelerin tutunaklarının hiçbir yerinde grev hakkı açıkça yasaklanmış/engellenmiş değildir.

Aslında, sendika özgürlüğü kavramının şimdiye kadar işçilerin çıkarlarını savunma amacının dışında anlaşıldığını gösterecek hiçbir şey yoktur. Ayrıca, yerleşik mutabakat ve uygulama da 87 sayılı sözleşmenin uluslararası grev hakkının varlığı yönünde yorumlanmasını desteklemektedir.

Sonuç

Grev hakkının, uluslararası hukukun genel çerçevesinin yanı sıra 87 sayılı ILO sözleşmesinde de yer aldığına kuşku yok. ILO denetim sistemi grev hakkının var olduğunu söylemekle doğru bir saptama yapıyor, anayasal yetkisi içinde ve antlaşmaların yorumu kurallarına uygun davranmış oluyor. Sorunu Uluslararası Adalet Divanı ele almış olsaydı, ILO denetim sisteminin ve özellikle Uzmanlar Komitesi'nin sağlam gerekçelere dayanan görüşlerine uyması ve 87 sayılı sözleşmenin grev hakkını koruduğu sonucuna varması gerekecekti.

Not: Bu makale, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun (ITUC) grev hakkının varlığı üzerine hazırladığı raporun çok kısa bir özetidir.

[1] Önerilen “tekzip” şöyleydi: “Genel Araştırma, düzenli olarak yürütülen denetim sürecinin bir parçasıdır ve Uzmanlar Komitesi'nin analizinin sonucudur. ILO'nun üç bileşeninin mutabık kaldığı ya da nihai bir metin değildir.”