• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Petrol-İş Sendikası 27. Dönem I. Olağan Başkanlar Kurulu toplandı

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ın 27. Dönem I. Olağan Başkanlar Kurulu Konuşma metni:

13.02.2012

Başkanlar Kurulumuzun değerli üyeleri,

27. Dönem 1. Olağan Başkanlar Kurulumuzu, kriz bahanesiyle dünya genelinde ve ülkemizde emeğe karşı yoğunlaşan saldırılara, zorlaşan mücadele koşullarına rağmen 2011 yılında dünyanın çeşitli ülkelerinde emekçilerin yeşerttiği umutlarla girdiğimiz 2012 yılının ilk günlerinde topluyoruz. Bu zorlu dönemde  17-18 eylül 2011 tarihinde gerçekleşen merkez genel kurulumuzda alınan kararlar örgütümüzün mücadele gücünü ve azmini artırmış, sendikamızın, önümüzdeki 4 yıl içinde izleyeceği  yolu aydınlatmıştır. Merkez Yönetim Kurulu olarak, 4 yıl boyunca bu kararlar ışığında, genel kuruldan aldığımız güç ve yetkiyle ve sınıf örgütünde yönetici olmanın bilinciyle sendikamızın tarihsel misyonunu ve mücadele geleneklerine uygun bir şekilde politika ve stratejiler izlemeye devam edeceğiz.

2008 Krizi, neo-liberal politikaların gerçek yüzünü ortaya çıkarmış, bu politikaların daha fazla yoksulluğa, sömürüye ve işsizliğe yol açtığı görülmüştür. Bunların yanında altı çizilmesi gereken en önemli konu ise küresel kapitalizmin ekonomik krizin yanında  ciddi bir meşruiyet krizine de girmesidir. Kapitalizmin yaşadığı meşruiyet krizi, özlemini duyduğumuz bir başka dünyanın umutlarını da yaratmıştır. Çünkü 2011 yılında neo-liberal politikaların yıkıcı sonuçlarına karşı tüm dünyada tepkiler örgütlenmiş, sosyal adalet talepleriyle düzenlenen eylemler yaygınlaşmıştır. Bugün dünyada üretilen zenginliklerin büyük bir kısmına küçük bir azınlık el koymakta, gelir dağılımında bozulma artmakta ve yaklaşık 1 milyar kişi açlık sınırının altında yaşamaktadır.

Finans tekelleri hâlâ ekonomide belirleyici rol oynamakta ve dünya ekonomisinde görülen toparlanma istihdam rakamlarına yansımamaktadır. İşsiz sayısı 200 milyon düzeyindedir. İşsizlerin 75 milyonu ise gençlerden oluşmaktadır. Krizde işini kaybetmemiş emekçilerin ise 910 milyonunun geliri ayda 60 doları dahi bulmamaktadır!
Avrupa'da ise 2010 yılından bu yana, kriz bahanesiyle işçi sınıfının tarihsel kazanımlarına karşı kapsamlı bir saldırı başlatılmıştır. Başkanlar kurulu raporumuzda ayrıntılarıyla anlatıldığı gibi Yunanistan, Portekiz, Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde emekçilerin ekonomik ve sosyal hakları ellerinden alınmaya çalışılmaktadır.

Avrupa'da kemer sıkma programlarını başlatan hükümetleri zor durumda bırakan genel grevler ve kitlesel eylemlere imza atan işçiler ve sendikalar, yeni dönemde toplumsal muhalefetin ve vicdanın sesi durumuna gelmişlerdir. Benzer şekilde, başta ABD'de olmak üzere gelişmiş kapitalist ülkelerde işçilerin yanısıra işsizler, yoksullar, gençler, öğrenciler, kadınlar hep birlikte, sosyal adaletsizliğe karşı eşitlik talebiyle tepkilerini yükseltmektedir.

Bütün bu gelişmeler kamu yararını ve emekçi halkın çıkarlarını merkeze koyan, kaynakların ve gelirin adilce bölüşüldüğü bir ekonomik düzene duyulan özlem ve ihtiyacı ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlar,

“Arap Baharı” ile 2011 yılında Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da başlayan süreç, bir yandan bölgede onlarca yıldır devam eden baskıcı iktidarların değişmesine yol açmış, diğer yandan Ortadoğu'da yeni bir istikrarsızlık dönemine kapı aralamıştır. Emperyalist güçler, Ortadoğu halklarının demokrasi ve sosyal adalet özlemlerini bölgede etkinliklerini artırmak için bir fırsat olarak değerlendirdiklerinden, halkın demokrasi ve özgürlük talepleri karşılanamamakta, estirilen bahar havası Mısır'da yaşanan son olayları göz önünde bulundurduğumuzda neredeyse kara kışa dönüşmektedir.

Libya'nın ardından Suriye ve İran, işgal ve savaş politikalarının yeni hedefi durumuna gelmiştir. Bu açıdan, dünya enerji kaynaklarının büyük bölümüne sahip olan Ortadoğu'da, kaynak savaşlarının yeni bir perdesi sahnelenmektedir. ABD başta olmak üzere İsrail ve müttefiki ülkeler, kanlı emelleri için bilindik yöntemlere başvurmaktadır. Emperyalist güç odakları geçmişte olduğu gibi bugün, Ortadoğu'da, tüm etnik ve dini farklılıkları kendi çıkarları için kullanmakta ve ülkeleri kendine bağımlı kılmak için yönlendirmektedir.

Komşumuz Suriye'nin iç savaşa sürüklenmesi, diğer komşumuz İran'a yeni yaptırımların gündeme gelmesi, bölgede karşılıklı tehditlerin yükselmesi, Ortadoğu'da hassas bir döneme girildiğine işaret etmektedir. Bu ateş çemberinin içerisinde yer alan Türkiye'nin de aldığı ve alacağı yanlış kararlarla bir savaşa sürüklenebileceği görülmektedir. Hükümetin komşularımızın içişlerine karışmadan, sorumlu ve bağımsız bir dış politika hattı benimsemesi, ülkemizi kaynak savaşlarının bir tarafı haline getirmemesi gerekmektedir.

Bölge emekçilerinin gerçek çıkarının, halkların barış içerisinde yaşayacağı ve bölge ülkelerinde sosyal adaletin sağlanacağı bir gelecekte yattığı unutulmamalıdır.
Değerli arkadaşlar,

Bölgesel barışın tehdit altında olduğu günlerde, ne yazık ki, ülkemizde de toplumsal barışın tesis edilmesinin koşulları giderek zayıflamaktadır. 2011 yılının sonbahar aylarında yaşanan çatışmalar, şehit edilen askerlerimiz ve son olarak Uludere'de 34 köylünün hayatını yitirmesi halkımıza yeni acılar getirmiştir.  Uludere olayının gerçek faillerinin ortaya çıkarılması ve hesap sorulabilmesi için toplumsal duyarlılık artırılmalı, bu duyarlılığın oluşabilmesine sendikalar olarak da katkı koymalıyız.

Van'da yaşanan depremler sonrası halkımızın bölgedeki vatandaşlarımıza yardım için seferber olması ise felaketler karşısında bir bütün olabildiğimizi ve Doğusu'ndan Batısı'na ülkemizin birlik ve beraberlik içerisinde davranabileceğini göstermiştir. AKP hükümetinin ve siyaset kurumunun yerine getiremediği sorumluluklar, halkımızın sağduyusu ile aşılmakta ve toplumsal barışın sağlanması konusunda umudun adresine işaret etmektedir.

Bu koşullar, Türkiye'nin toplumsal barışın sağlandığı, demokrasinin geliştiği ve adaletin yerini bulduğu bir ülke haline gelmesine duyulan ihtiyacı arttırmaktadır. Ancak, aynı dönemde yürütülen “siyasi” soruşturmalar ve davalarla ülkemizde anti-demokratik, baskıcı bir rejim oluşturulmaktadır. Ergenekon, Balyoz, Denizfeneri, OdaTv, KCK, Hopa vb. davalar nedeniyle yargının siyasallaştığı kanaati yaygınlaşırken, uzun tutukluluk sürelerine sadece yurtiçinden değil yurtdışından da tepkiler yükselmektedir. Yargı, arka arkaya tartışmalı kararlara imza atmaktadır. Hrant Dink suikasti davasında, suçun bireysel nitelikte olduğu sonucuna ulaşılması ve bazı sanıkların tahliye edilmesi ise kamuoyu vicdanını derinden yaralamıştır.

Ülkemizde demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından birisi olan basın özgürlüğünün de ortadan kalktığı görülmektedir. Cezaevlerinde tutuklu bulunan gazetecilerin sayısı 105'i bulmuş, basın özgürlüğü kriterlerinde Türkiye, totaliter, baskıcı ülkelerle aynı kategoriye gerilemiştir.

Böyle bir tablo dururken, toplumsal barışa, ülkenin demokratikleşmesine ve özgürlüklerin genişletilmesine katkıda bulunacağı iddia edilen Yeni Anayasa hazırlık sürecinin sağlıklı bir şekilde işletilebilmesi giderek zorlaşmaktadır.

Değerli arkadaşlar,

AKP hükümeti, işçileri ve sendikaları doğrudan ilgilendiren ve ciddi hak kayıplarına neden olacak bir dizi yasal düzenleme konusunda düğmeye basmıştır. Sendikalara yetki için SGK İstatistikleri'nin esas alınmasına ilişkin uygulamaya Toplu İş İlişkileri Yasa Taslağı'nın Meclis'e gönderilmesi ile işlerlik kazandırılmış ve Ulusal İstihdam Stratejisi'nin bir parçası olarak Esnek Çalışma Modelleri Yasa Tasarısı geçen hafta üçlü danışma kurulu toplantıya çağrılarak gündeme getirilmiştir.

Hükümet yetkilileri, bu düzenlemelerle işsizliğin azaltılacağını, işgücünün yararına esnekliğin sağlanacağını, örgütlenmenin kolaylaştırılacağını ve işçilerin bazı haklarından daha rahat yararlanacağını iddia etmektedir.

Oysa, yapılmak istenen geçtiğimiz yıllarda sendikaların tepki göstererek püskürttüğü kıdem tazminatının düzenlenmesi, “kiralık işçi” uygulaması, bölgesel asgari ücret ve esnekleşme saldırılarının yeni bir paketle dayatılmasından başka birşey değildir. İşçiler ve sendikalar ise işkolu barajlarıyla yetkinin düşürülmesi tehditleriyle, bu saldırı paketine rıza göstermeye zorlanmaktadır. Artan enflasyon, düşük asgari ücret, düşen reel ücretler ve yüksek işsizlik oranları ile cendereye sokulmuş emekçilerin örgütsüzleştirilmesi hedeflenmekte, susup daha azına kanaat etmeleri istenmektedir.

Petrol-İş Sendikası, hükümetin sendikalara yönelik “yetkinin düşürülmesi” tehditlerine karşılık bazı haklarımızdan taviz verilmemesini savunmaktadır. Yapılması gereken  bu saldırılara karşı emek güçlerinin birleşik mücadelesini yükseltmek, yalnızca emek karşıtı düzenlemeleri değil ülkemizin temel sorunlarına çözüm arayan bir mücadele stratejisi ortaya koymaktır.

Bu anlayışla 2011 yılından bu yana Türk-İş içerisinde sendikal mücadele anlayışları ortaklaşan, ortak tutumlar geliştiren sendikalarla birlikte oluşturduğumuz Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) anlamlı bir dayanışma zemini ve mücadele birikimi yaratmıştır.

SGBP, Aralık ayında düzenlenen Türk-İş Genel Kurulu'na, konfederasyonumuzun ülkemizde tüm hızıyla süren emeğe saldırılara karşı pasif ve mücadele perspektifinden uzak, uzlaşmacı yaklaşımına tavır alarak ayrı bir listeyle girmiştir. SGBP olarak seçimi kazanamasak da genel kurula damgamızı vurduk. Başta kıdem tamzinatıyla ilgili olmak üzere, Türk-İş'in daha mücadeleci tavır izlemesine yönelik kararları aldırdık. Türkiye sendikal hareketinde yeni bir umut yarattık. Sizlerin de desteğiyle genel kurulda üstlendiğimiz rolü ve bize yüklenen misyonun gereğini örgüt olarak başarıyla yerine getirdik.

Sendikamız, önümüzdeki süreçte de, emek güçlerinin tümünü ilgilendiren saldırılara karşı konulabilmesi için, birlikte ve dayanışma içinde örülen mücadele hattının güçlendirilmesi için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir.

Değerli arkadaşlar,

Petrol-İş Sendikası'nın, 26. Olağan Genel Kurulu'nda kabul ettiği ve önümüzdeki 4 yıl için mücadele kılavuzu olarak benimsediği kararlar, mücadelemize güç katacak, faaliyetlerimize yön verecektir.

Üyelerimizin ve genel olarak işçilerin hak ve çıkarlarına aykırı tüm düzenlemelere karşı kararlı ve etkili bir mücadele verilmesi, emek güçlerinin ortak mücadelesinin öne çıkarılması, sendikal hak ve özgürlüklerin genişletilmesine çalışılması, uluslararası sendikal dayanışmanın yükseltilmesi Petrol-İş'in öncelikleri olacaktır. Sendikamızın bunları hakkıyla hayata geçirebilmesinin ise örgütlülüğümüzü güçlendirmekten geçtiğinin bilincindeyiz.  Bu amaçla önümüzdeki dönem örgütlenmeye daha fazla odaklanmalıyız. Örgütlenme için maddi ve manevi hiç bir fedakarlıktan kaçınmamalıyız. Gücünü ve etkinliğini artmış bir Petrol-İş'i mutlaka yaratmalıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle Merkez Yönetim Kurulu adına saygılar sunuyorum.