• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Cumhuriyet Gazetesi/ Erinç YELDAN

PİYASALAR BAYRAM EDERKEN SANAYİ NE DURUMDA

25.09.2013

 

Amerika “Merkez Bankası” Fed, ayda toplam 85 milyar dolar düzeyinde sürdürdüğü “kâğıt” satın alımı programını durdurmayacağını açıkladı. Bu şu demek: Fed, para piyasalarına taze para sunmaya devam edecek. Dolayısıyla, küresel ekonomide para bolluğu yaşanacak; ABD’de faizler düşük seyretmeye devam edecek; Türkiye ve benzeri yükselen piyasa ekonomilerinde ise faizler göreceli olarak daha yüksek görüneceği için bu ülkelere sermaye girişi hızlanacak; borsalar değerlenecek; kurlar düşecek; dış açıklar daha rahat finanse edilecek... 

Bütün bu beklentiler bilindiği üzere geçen hafta tüm “piyasa oyuncuları” tarafından memnuniyetle karşılandı; Fed Bayramı tüm küresel ekonomide büyük coşkuyla kutlandı. Doların piyasa değeri TL karşısında hızla geriledi, ekonomi basınımızda da TC Merkez Bankası başkanının yıl sonuna ilişkin 1.92 TL/$ öngörüsü üzerine bahisler canlandırıldı. 

Önce doların TL karşısındaki enflasyondan arındırılmış reel değerine bakalım. 

Aşağıdaki grafikte 2003 Ocak ayından başlayarak aylar itibarıyla doların hem piyasa (nominal) değeri, hem de Amerika ve Türkiye’de enflasyon farklarından arındırılmış (satın alma gücü paritesine göre reel) değerinin seyri çizilmekte. 2003 başında doların fiyatının 1.67 olduğunu ve Ağustos 2013 itibarıyla doların reel fiyatının 1.10 TL civarına düşmüş olduğunu görüyoruz. Yaz sonundaki değerlenmeye karşın, dolar TL karşısında 2003’e göre, reel olarak yaklaşık yüzde 35 daha ucuz görünümdedir.

 

Doların fiyatındaki ucuzlama elbette sadece bir “borsa-faiz-kur” meselesinden ibaret değildir. Türkiye, özellikle 2000’li yıllarda, piyasanın kısa dönemli spekülatif sermaye girişlerinin yoğunlaşmasına bağlı olarak giderek ucuzlayan döviz kuru nedeniyle ithalata bağımlı bir ekonomiye dönüşmekte, bir yandan da ivmelenen tüketim talebi sonucunda ulusal tasarruf oranı giderek düşmektedir. Bütün bu süreçlerin nihai sonucu olarak, Türk sanayisi artık dinamik ve yenilikçi bir sektör olmaktan çıkarak, taşeronlaştırılmış ve ivmesini kaybetmiş bir konuma sürüklenmekte ve ulusal ekonomi içindeki konumunu sürekli olarak yitiren bir görünüm almaktadır.
 

Sanayinin milli gelir içindeki payı, 2000’li yıllar boyunca hızla gerilemiş ve yüzde 24’ten yüzde 16’nın altına düşmüştür. 

Sanayi istihdamı da benzer şekilde çok durgun seyretmekte, Türkiye hızla kırsal kesimden kopup gelen vasıfsız emeği, düşük teknolojili hizmetler sektöründe çoğunlukla taşeronlaştırılmış, enformel biçimlerde istihdam etmektedir. 2008 krizi öncesinde 4 milyon 440 bin olan sanayi istihdamı, 2012’de sadece 310 bin kişi arttırılabilmiştir. Sanayinin istihdamdaki payı bu dönemde toplamın yüzde 21’inden yüzde 19’una gerilemiştir. 

2003 sonunda Türkiye’de ısrarla izlenen “yüksek faiz-ucuz kur” stratejisi sonucunda Türk sanayi yurtdışından gelen ucuz ara malı ve yatırım mallarının tahribatıyla karşı karşıya kalmış ve sektörel öncelikleri giderek montaj hattına dayalı, ithalata bağımlı bir yapıya sürüklenmiştir.

 

Türkiye, deyim yerindeyse, giderek sanayisizleşmektedir! 

Döviz kuru, faiz oranlarıyla birlikte, bir ekonominin en önemli makro fiyatlarından birisidir. Dövizin değeri, piyasa spekülatörlerinin kumar hesaplarına ya da “Merkez Bankası’nın öngörüsü tutacak mı?” türünde magazin anketlerine terk edilecek bir konu değildir. Ekonomi idaresinde biraz ciddiyet lütfen.

Kaynak: Cumhuriyet