• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Tüpraş Yağmasında Yansıyanlar-1 | İzzettin Önder-Cumhuriyet

TÜPRAŞ'ın satışı, kapitalist yağmanın net olarak yansıdığı, ülke ekonomisinin belini bükecek, çok şanssız bir operasyondur. Kapitalist yağmanın sergilenebilmesi için, operasyonda görülen sistem içi usulsüzlüklerinin ötesinde, sistemik oluşumlar irdelenmelidir.

 

İZZETTİN ÖNDER
20.09.2005

TÜPRAŞ'ın satışı, kapitalist yağmanın net olarak yansıdığı, ülke ekonomisinin belini bükecek, çok şanssız bir operasyondur. Kapitalist yağmanın sergilenebilmesi için, operasyonda görülen sistem içi usulsüzlüklerinin ötesinde, sistemik oluşumlar irdelenmelidir.

 

TÜPRAŞ'ın yağmalanması operasyonunda, kapitalizmin işleyiş kuralı çerçevesinde yanlış olmamakla beraber, bazı usul hatalarının yapılmış olması ve salt bu hataların eleştirilmesi, sistemi sorgulamadan vareste tutmuş ve görüntüsel bir adalet arayışı ortamı oluşturmuştur. Yöntem hatalarına örnek olarak, TÜPRAŞ'ın yüzde 14.75'lik hissesinin bir ''gece operasyonu'' ile bir aileye verilmesi usulen yanlıştır, ama bunun sisteme ters bir yanı yoktur. Çok avantajlı bazı kamu kâğıtlarının da, daha önceleri, finans kuruluşlarının imtiyazlı müşterilerine verildiğini görmedik mi! 2001 krizinin hemen arifesinde Merkez Bankası'ndan döviz alan, sayılarının dokuz olduğu defalarca açıklanan yağmacı kuruluşlar, benzer usul hatası(!) içinde palazlanırken, hak düşkünlerinin hışmına uğradı mı! Dünya akaryakıt talebinin yükselişi karşısında dünya rafineri kapasitesinin yetersiz kaldığı bir ortamda TÜPRAŞ gibi Avrupa'nın yedinci büyük rafinerisinin sermaye değerinin basit piyasa ve nokta fiyat mantığı ile açıklanması ve bu değerden gerçekleştirilen blok satışın savunulması, cehalet değilse, yağma kılıfından başka bir anlam taşır mı!

 

TÜPRAŞ'ın yüzde 51 hissesinin Koç-Shell ve grubuna satılmasının kamu tekelini özel tekele dönüştürmekten farklı bir anlamı olabilir mi! Özelleştirmecilerin ileri sürdüğü, özelleştirmelerle rekabetin oluşturularak verimliliğin yükseltileceği ve sermayenin tabana yayılacağı tezlerinin bu satışta ne kadar geçerli olduğu da ortadadır. Rekabet Kurulu'nun bu duruma müdahale etmesini beklemek ise tam bir hayaldir. ''Piyasa ajanlarının belindeki silahı almadan, monopolist gibi davranmalarını engellemeyi(!)'' ilke edinmiş olan bir kurul, saf ve samimi vatandaşların beklentisini karşılayabilir mi! Petrol-İş'in Danıştay'da açtığı davanın halkın ve kamu yararı doğrultusunda sonuçlanacağını umuyorum. TV kanallarında ''Danıştay nihai karar yeri olamaz!'' diyebilecek kadar kapitalist hırsa kapılanlara karşı, kamusal çıkar adına Danıştay'ın yanında olmak hukuka müdahale değil, azgın kapitalistlere karşın hukuku savunmaktır! Kararı halk verecekmiş! Bu seviyesiz medya ve emperyalist odaklarla işbirliği içindeki sermayenin siyasetle ilişkisi ortamında yönlendirilmiş halkın sesinin gerçek toplumsal çıkarla çakıştığı savunulabilir mi! Kaldı ki, yarattığı toplumsal değerden çok küçük bir pay alan ve bu paydan ödediği vergilerle TÜPRAŞ'ları kuran emekçiler ve halk, tüm ideolojik ve maddi engellemelere rağmen sokaklarda hükümetin icraatına karşı çıkmaktadır.

 

Bir zamanların sanayi ağası, Özal hükümetine, dağıtılan kârları üzerine Gelir Vergisi'nin ''Menkul Sermaye İradı'' hükmünün uygulanmaması direktifini vererek, ünlü bir hanımefendiyi İstanbul'un vergi şampiyonu yaparken ve kapitalistler buna alkış tutarken ülkeyi mi düşünüyorlardı! Aynı dönemde, 1963 vergi tarifesine göre Gelir Vergisi'nin üst dilim oranları aşağıya, alt dilim oranları ise enflasyonun düzleştirdiği tarifeye sığınılarak yukarıya çekilirken ülke ve emekçi hakları mı düşünülüyordu! Vergi yerine devlete borç vererek, kamu kesimini çökertip şahsi servetlerini çoğaltanlar, bugün bu servetlerle vergi verenlerin birikimlerine el koyuyorlar. Sistemin servet dağılımını bozma ve servetleri ''memleket sevgisi'' ile aklama mekanizması TÜPRAŞ'ta çok açık olarak yansımaktadır. Ülkesini çok sevdiğini söyleyen bir kapitaliste inanmak söz konusu olabilir mi! Bu holding ve diğer ulusalcı kapitalistler de(!) geçen kriz dönemlerinde, tam bir memleket sevgisiyle, binlerce emekçiyi sokağa döküp, sermayelerinin bir bölümünü dış ülkelere taşımadılar mı!

 

Dünyanın sayılı petrol şirketinden biri olan Shell acaba, böyle bir ''Truva Atı'' içinde, gözbebeğimiz rafineriyi ele geçirerek, küreselleşme politikasında hesaplarını gerçekleştirmeye mi çalışıyor! TÜPRAŞ kamunun olsa Shell onun üzerinde oynayabilir mi! Ama bugün Shell için sorun sadece uygun bedel meselesi değil midir! Bu durumda ''rekabetçi piyasa oluşturma politikası'' (contestible markets) oluşturulabilir mi!

 

Maliye Bakanı'nın ''TÜPRAŞ'ı biz mi daha iyi yönetiriz, Koç'mu'' sözü, şimdilik IMF'nin yönettiği ekonomimizin, ileride, halka rağmen, TÜPRAŞ, ERDEMİR, TELEKOM, TEKEL vs. gibi dev kuruluşlarının sahipleri tarafından yönetileceğinin açık itirafıdır.

Kaynak: CUMHURİYET GAZETESİ