Alışkanlıklarımız bizi yorabilir

Ciddi bir biçimde yorgun hissediyorsunuz kendinizi. Bu durumun altında demir eksikliği, depresyon, tiroid hastalıkları ya da diyabet gibi hastalıklar da yatabilir. Uzmanlar bazı alışkanlıklarımızın da yorgunluğa neden olabileceğini söylüyorlar. Nedir bu alışkanlıklar?

Sabah kahvaltısı etmemek

Gece uyurken vücudumuz enerji tüketmeye devam eder. Karaciğer ve kas hücrelerinde depolanan glikojen kısmen boşalır. Sabah saatlerinde vücut enerji deposunu doldurmak ister. Sabah kahvaltı yapılmazsa enerji deposu yeterli yakıt alamadığı için kan şekeri düşer, insan gün boyunca kendini yorgun hisseder. Enerji depolamak için tam buğday ekmeği, peynir, yumurta ve mevsim yeşilliklerinden oluşan bir kahvaltı yapmayı ihmal etmeyin.

 

Yeterince uyumamak

Hücrelerin onarımı ve yenilenmesinden sorumlu olan melatonin karanlık ortamlarda, ortalama olarak 23.00-05.00 saatleri arasında salgılanır. Az uyuyan kişilerde bu hormon yetersiz olur. Melatonin hormonunun salgılanması ve hücre onarımı için her gün 6-8 saat uyumak o nedenle çok önemlidir. Ayrıca cumartesi geç saatlerde yatıp, pazar günü de geç saatte uyanmak, uyku düzeni ve vücut ritmini bozar. Bu nedenle hafta sonları da uyku düzeninizi bozmamaya özen gösterin.

Aşırı kahve ve çay tüketimi

Kahve ve çay gibi kafeinli içecekler güne enerjik başlamanızı sağlayabilir ama kafein birikimi vücutta negatif enerji yarattığı için ilerleyen saatlerde huzursuzluk ve halsizliğe yol açar. Akşam saatlerinde tüketeceğiniz kafeinli içecekler de uyku kalitenizi derinden etkiler. Bu tür içecekleri uykudan en az altı saat önce tüketmeyi bırakmanızda yarar var.

 

Su içmeyi ihmal etmeyin

Vücuttaki su oranının sadece yüzde 2’sini kaybettiğimizde bile enerjimiz yüzde 20 oranında azalır. Araştırmalara göre; vücuttaki sıvı kaybı kan hacminin azalmasına neden olur, kan yoğunlaşınca dokulara ve kaslara yeteri kadar oksijen, besin ulaşamaz. Bunun sonucunda da vücut halsiz kalır. Her gün en az iki litre su içmeyi asla ihmal etmeyin.

 

Karbonhidrat ağırlıklı beslenmeyin

Rafine ve hazır karbonhidrat gıdanın ana maddesi glikozdur. Aşırı glikoz içeren besin alındığında fazla insülin salınımına yol açıyor. İlerleyen saatlerde de bu kan şekeri düşüklüğüne yol açıyor. Kan şekerinin düşmesi sonucu da; konsantrasyon kaybı, sinirlilik ve doğal olarak yorgunluk ortaya çıkabiliyor. Bunun için karbonhidratlardan uzak durulmalıdır. Doğal besinleri, kuru meyve, kayısı, incir, kuru erik veya elma, armut, ayva, şeftali taze meyveleri tüketin. Turunçgiller ve muz ise hayli şeker içerdiklerinden daha az tüketilmelidir.

 

Elektronik alet kullanımını abartmayın

Tablet, bilgisayar ve akıllı telefonların oluşturdukları ışınlar, gece boyunca salınan melatonin hormonunu olumsuz yönde etkiler. Aletlerin uyku öncesinde veya yatakta kullanımı kalitesiz uykuya neden olur. Kalitesiz bir uyku da, ertesi güne yorgun uyanmak anlamına geliyor. Araştırmalarda, bu tür cihazların uykudan en az iki saat önce bırakılması gerektiğine dikkat çekiliyor.

Tatil yapın

Yoğun çalışma temposu olan kişilerde zamanla beyin yorgunluğu oluşuyor. Bu durum tatil yapma ihtiyacı geldiğine işaret ediyor. Çünkü tatilin beyni ve vücudu dinlendirmek gibi son derece önemli bir işlevi var. Ancak tatilden verim alabilmek için öncelikle bilgisayar karşısında fazla vakit geçirmekten, telefonla iş konuşmaları yapmaktan kaçınmak gerekiyor. Aksi halde tatilin bir anlamı kalmıyor ve kişi işe tekrar yorgun dönüyor.

 

Kendinize bir zaman ayırın

Sabah alelacele yapılan kahvaltının ardından işe yetişmek, toplantıdan toplantıya koşturmak, bitmek bilmeyen telefon ve maillere yanıt vermek, çocuğu okuldan almak, alışveriş yapmak, evi toparlamak, arkadaşlara ve aileye zaman ayırmaya çalışmak… Sorumluluklarımızı en iyi şekilde yerine getirmeye çalışırken, hemen her gün dur durak bilmeden koşuşturuyoruz... Hem bedensel, hem zihinsel olarak kendimize zaman ayıramamanın faturasını da yorgun düşerek ödüyoruz. ■


Kalp yetmezliğine kök hücre tedavisi

Londra’daki St. Bartholomew Hastanesi ve Queen Mary Üniversitesi’nden bilim insanları, kalp yetmezliği hastalarına umut olacak bir tedavi üzerinde çalışıyor. Bilimcilerin, İngiltere’deki 28 hastanede denemeye başladıkları kök hücre tedavisinin kalp yetmezliği hastalarında yaşam kalitesini önemli oranda artırması umuluyor.

Uzmanlar, tedavi kapsamında hastaların kalça kemiğindeki ilikten alınan kök hücre örneklerinin laboratuvar ortamında çeşitli işlemlere tabi tutulduktan sonra kalbe enjekte edildiğini belirtti. “Kök hücre aşısı” olarak nitelendirilen yöntemin, zayıflamış kalp kaslarının güç kazanmasını sağlayarak kalp yetmezliği tedavisinde önemli avantaj sağladığı bildirildi. ■


Kadınların hafızası erkeklerinkinden daha iyi

Merkezi ABD'de bulunan, kâr amacı gütmeyen Mayo Clinic şirketinin araştırması, kadınlık hormonu östrojenin kadınların hafızasını daha iyi koruduğunu gösterdi.

Araştırmaya 30-95 yaşında 1246 yetişkin katıldı. Katılımcıların, 30 yaşından itibaren yavaş yavaş, 60 yaşından sonra ise hızla küçülen beynin hafızaya ilişkin bölgesinin hacmi incelendi.

Erkeklerin hafızasının 40 yaşından sonra kadınlara göre daha çabuk zayıfladığını belirten bilim insanları, 60 yaşından sonra ise söz konusu beyin bölgesinin hacminin erkeklerde daha küçük olduğu sonucuna vardı.

Bilimciler, östrojen hormonunun hafızanın korunmasına yardımcı olduğuna dikkati çekti. Ayrıca Alzheimer hastalığıyla bağlantılı olduğu düşünülen beyindeki amiloid proteinlerinin aşırı birikimini de inceleyen bilim insanları, kadın ve erkekte bu protein miktarında fark bulunmadığını, genel olarak amiloid seviyesinin 70 yaşından sonra arttığını saptadı. ■


Pasif içicilik diş eti hastalıklarını artırıyor

Sigara içmediği halde sigara dumanı soluyanlar, sigaranın zararlı etkilerine maruz kalıyor. Yeni bir araştırma, pasif içicilerin diş eti rahatsızlıkları açısından da yüksek risk altında olduğunu gösterdi.

ABD'deki North Carolina Üniversitesi'nden bilim insanları, sigara içmeyen ortalama 20 yaşındaki 3 binden fazla kişinin sağlık verilerini inceleyerek bu sonuca ulaştı.

Sigara içenlerde diş eti rahatsızlıklarına çok sık rastlandığını hatırlatan bilim insanları, pasif içicilerde de bu rahatsızlıkların görülme riskinin yüzde 62 fazla olduğunu belirledi.

Diş eti hastalıklarının diş kaybının en önemli nedenlerinden olduğunu vurgulayan bilimciler, bunun, pasif içicilik ve diş eti rahatsızları arasındaki bağlantıyı gösteren ilk araştırma olduğuna dikkati çekti. ■

 

(Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi, Sayı 51, Haziran 2015)