Petrol-İş Sendikası 30. Dönem GENEL TEMSİLCİLER KURULU Sonuç Bildirisi

Petrol-İş Sendikası 30. Dönem GENEL TEMSİLCİLER KURULU Sonuç Bildirisi

Paylaş:

Petrol-İş Sendikası 30. Dönem GENEL TEMSİLCİLER KURULU, 3-4 Aralık 2025 tarihinde Antalya’da 576 kişinin katılımıyla toplanmıştır. Her faaliyet döneminde yapılan ve Petrol-İş’in merkez yöneticilerini, merkez denetim ve disiplin kurulu üyelerini; sendikamızın 17 şubesinin örgütlü olduğu işyerlerindeki tüm temsilcileri, şube yöneticilerini, denetim ve disiplin kurulu üyelerini bir araya getiren Genel Temsilciler Kurulu, dünya ve Türkiye’deki gelişmeleri, emeğin ve sendikal hareketin gündemini, sendikamızın örgütsel konularını değerlendirmiştir.

Genel Temsilciler Kurulu, bu değerlendirmeler ışığında, aşağıda yer alan karar, görüş ve önerileri kamuoyuna iletmeyi uygun bulmuştur:

1- Eşitsizlikleri arttıran, daha fazla kâr hedefiyle emek sömürüsünü alabildiğine derinleştiren ve doğal kaynakları tüketen küresel kapitalizm, gelir adaletinin sağlanmasının ve dünyanın daha yaşanabilir hale gelmesinin önündeki temel engeldir. En zengin %1’lik nüfus küresel servetin yaklaşık yarısına sahipken dünya nüfusunun %50’sinden fazlasını oluşturan yoksul kesimler, en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. Ayrıca, kâr hırsının ve sermayenin sınır tanımayan rekabetinin sonuçları çoğu zaman talan politikalarına kapı aralamakta, işgale ve çatışmalara yol açmaktadır. Bu rekabet en fazla, sendikamızın örgütlü olduğu enerji sektöründe kendini göstermekte ve Ortadoğu kaynak savaşlarına sahne olmaktadır. Zengin enerji rezervlerine sahip Doğu Akdeniz’e kıyısı olan Gazze’de yaşanan trajedi bu gelişmelerden bağımsız düşünülemez. Emperyalist ülkelerin desteğini alan İsrail’in iki yıldır yoğunlaştırdığı saldırılar, bir insanlık suçudur. İsrail’in Gazze’de soykırıma dönüşen saldırılarını şiddetle kınıyor, Filistin halkıyla dayanışıyor, verdikleri onurlu mücadelenin eninde sonunda başarıya ulaşacağını biliyoruz.

Sendikamız kurulduğu günden bugüne 75 yıldır, barıştan yana olmuş, savaş ve çatışmaların en başta emekçilerin zararına olduğunun altını çizmiştir. Kapitalizmin ve emperyalist politikaların karşısında, emeğin küresel ölçekte mücadele etmesini ve dayanışmasını önemsiyoruz. Bu doğrultuda Petrol-İş, sendikal alanda gerek küresel federasyonumuz ve öncüsü olduğumuz sendikal ağlar çerçevesinde gerek de işkolumuzun öne çıktığı farklı kıtalardaki ülkelerde mücadele eden sendikalarla kurduğumuz ilişkiler ile bu dayanışmayı yükseltmeye devam edecektir.

2- Savaşlar ve bölgesel gerilimlerin etkisiyle daha yakıcı hale gelen ekonomik ve sektörel sorunlar, tedarik zincirlerinde aksamalar ve belli sektörlerde yavaşlama ile sonuçlanmaktadır. Yıllardır uygulanan sermaye yanlısı ekonomik politikaların yarattığı tahribat nedeniyle bu sorunlar ülkemizde daha ağır etkilere yol açmaktadır. Geçtiğimiz dönemde yüksek kârlarla çalışan işletmeler, bu olumsuzluklar karşısında kârlılıklarını korumak için işçilik maliyetlerini kısmakta, yeniden yapılandırmaya gitmekte ve işten çıkarmalara başvurmaktadır. İşletmelerde esnek çalışma ve taşeronlaştırma uygulamaları yaygınlık kazanmaktadır. Krizin faturası bir kez daha işçilere ödetilmeye çalışılmaktadır. Ekonomik programlarla ülke çapında devreye sokulan uygulamalar ile işletmelerde gündeme gelen emek karşıtı bu adımlar bir bütündür. Krizin sorumlusu işçiler değildir, alım gücü düşen ve insanca yaşam şartlarından giderek uzaklaşan emekçiler açısından bıçak kemiğe zaten dayanmıştır. İşçiden daha fazla fedakârlık beklenemez, sermayeden değil emekten yana kapsamlı politikalar uygulanmalı, üretim ve istihdam korunmalı, asgari ücretten başlamak üzere ücret gelirlerini yükseltecek acil önlemler alınmalıdır.

3- Orta Vadeli Program’da (OVP) bir kez daha yer verilen Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’nin (TES) 2026 yılı içerisinde düzenlenerek uygulanması hedeflenmektedir. Önceki yıllarda, kurulması planlanan kıdem tazminatı fonu ile birleştirilmesi öngörülen bu sistemdeki fon işçi sınıfının kazanımları için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminin kamusal niteliğinde yeni bir gedik açacak olan TES’in herhangi bir biçimde kıdem tazminatı ile ilişkilendirilmesi kabul edilemez. Kıdem tazminatında öncelikle, yıllardır yaşadığımız kayıpların telafi edilmesi gerekmektedir. Bu hakkımızın biraz daha budanması ve kıdem tazminatının ancak emeklilikte çekilebileceği bir sisteme geçilmesi niyetlerine karşı konfederasyonların ve sendikaların ortak bir mücadele perspektifiyle tepkilerini yükseltmeleri gerekmektedir.

4- Ülkemizde vergi adaletsizliği her geçen gün büyümektedir. İşçilerin ödediği ve kaynaktan kesilen gelir vergisi, her yıl vergi dilimlerinin ücretliler aleyhine belirlenmesi nedeniyle artmaktadır. Vergi sisteminde tüm yük bordrolu çalışanların sırtına yüklenmiştir. Alım gücü giderek düşen emekçilerin sorunları, bir de artan vergi kesintileri nedeniyle ağırlaşmaktadır. Asgari ücretin vergi dışı bırakılması bu sorunu hafifletmemiş, aksine tüm ücretlilerden daha fazla vergi alınması yaklaşımı sürdürülmüştür. Ayrıca emekçiler, yetersiz bütçelerinden en temel ihtiyaçlarını karşılarken de dolaylı vergi ödemektedir. Vergide bu adaletsiz sistem daha fazla sürdürülemez. Ücretlerde gelir vergisi dilimleri çalışanlar lehine açılmalı ve belirlenmeli, dilimlerdeki vergi oranlarını düşürmek üzere çalışma yapılmalı, sermayeye vergi aflarına son verilmeli ve tüketimde zorunlu temel harcamalarda KDV oranları aşağıya çekilmelidir.

5- Ülkemizin enerjide en stratejik kamu kuruluşlarında çalışan Petrol-İş üyeleri, bu kuruluşların enerjide arz güvenliğinin sağlanması ve enerjide bağımsızlık hedefiyle faaliyetlerini sürdürmesinin en büyük güvencesidir. Sanayinin belkemiği niteliğindeki TPAO, BOTAŞ, Eti Maden ve MKEK’in kamusal niteliğini ve üretimini güçlendirecek yatırımları destekliyor, bu kuruluşlara sahip çıkıyoruz. Ancak bu kamu işletmelerini zayıflatacak ve faaliyetlerini ipotek altına alacak uygulamaların da karşısında olduğumuzu vurguluyoruz. Bu çerçevede TPAO, BOTAŞ ve Eti Maden, piyasada uğrayabilecekleri mali risklere karşı Türkiye Varlık Fonu’ndan çıkarılmalı, bu kuruluşlar hiçbir yöntemle ve koşulda özelleştirilmemelidir.

6- İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanındaki acı tablo ülkemizin en yakıcı sorunlarından biridir. Ülkemizde her yıl iki bin emekçi, basit tedbirlerle önlenebilir olan ve bu nedenle “iş cinayeti” olarak adlandırdığımız kazalarda hayatını kaybetmektedir. Ölümlü iş kazası oranımız, Avrupa ortalamasının 4,2 katı gibi kabul edilemez bir seviyededir. Bu ölümlerin yaklaşık %98’inin sendikasız işyerlerinde gerçekleşiyor olması, sendikal örgütlenmenin önemini ortaya koymaktadır. Meslek hastalıkları ise iş kazalarına kıyasla çok daha fazla ölüme yol açmakta ancak ne yazık ki tespit dahi edilememektedir. Yetkili olduğumuz işkolu, özellikle yangın ve patlama gibi yüksek risklerle birlikte meslek hastalıkları açısından da önemli tehlikeler barındırmaktadır. Son dönemde gündemimizi sarsan bir diğer trajik gerçek ise çocuk işçiliği ve ölümleridir. 2025 yılında en az 85 çocuğumuz çalışırken can vermiştir. Kasım ayında Dilovası’nda, hemen İŞKUR binasının yanındaki sigortasız ve şikayetlere rağmen denetlenmeyen bir parfüm imalathanesinde çıkan yangında ölen yedi kişiden üçünün çocuk olması, denetim boşluğunun ve sömürünün boyutlarını göstermektedir. Bu yıkıcı gidişatı durdurmak için; denetimler artırılmalı, tedbir almayan işverenlere caydırıcı cezalar verilmeli, sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı ve meslek hastalıkları görünür hale getirilmelidir. Geleceğimizin teminatı çocukların ucuz iş gücü olarak sömürülmesine olanak veren mesleki eğitim düzeni kökten değiştirilmeli ve yeniden yapılandırılmalıdır.

7- Sendikal faaliyet alanı işkolu ile sınırlandırılmış olmasına karşın, toplu pazarlık birimi olarak işyeri veya işletme esas alınmış; işkolu düzeyinde toplu iş sözleşmesine yer verilmemiştir. Bu düzenleme ile sendikaların yatay biçimde örgütlenmesi engellenmekte, üyesinden ve işçiden kopuk bir sendikal anlayış hâkim kılınmak istenmektedir. Nitekim bu durum “sendikalı” ancak “örgütsüz” bir işçi kesiminin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İşkolu sendikacılığının yarattığı yapısal sorunların yanı sıra, ülkemizde sendikal örgütlenmenin önünde çok sayıda engel bulunmaktadır. Bunların başında belgeye dayalı yetki belirleme prosedürü gelmektedir. Nitekim büyük güçlüklerle yürütülen örgütlenme çalışmalarının ardından, işverenin yetkiye itiraz etmesi hâlinde süreç durmakta; itiraz mekanizması sendikasızlaştırmanın ya da ödün pazarlığının bir aracı olarak kullanılmaktadır. Diğer husus ise yetki tespit işlemlerinin bağımsız ve tarafsız kurullar yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütülmesidir. Yetki tespitinin idari bir merci tarafından sonuçlandırılması, ILO’nun 98 sayılı Sözleşmesi ile Sendika Özgürlüğü Komitesi kararlarına açıkça aykırıdır. Dahası, Bakanlığın yetki başvurularını başvuru tarihinde ivedilikle sonuçlandırması gerekirken, uygulamada başvuruların on gün süreyle bekletilerek karara bağlanması sendikal örgütlenmeyi ciddi biçimde zayıflatmaktadır. Bu gecikme, sendikal örgütlenmeden haberdar olan işverenlere, yetki başvuru tarihinden sonra ancak başvuru tarihinden geriye dönük etki doğuracak şekilde sendikasızlaştırma uygulamalarını devreye sokma imkanı tanımakta; sendika hakkının kullanımını fiilen anlamsızlaştırmaktadır. Bu nedenle belgeye dayalı yetki belirleme prosedürü terk edilmeli; toplu pazarlığın düzeyini ve sendikal örgütlenmenin biçimini işçilerin özgürce belirleyebileceği, işçilerin barışçıl, demokratik ve toplu eylem haklarını güvence altına alan yeni bir sistem kurulmalıdır.

Sendikal örgütlenme sürecinde işverenlerin hukuka aykırı müdahalelerle sendika hakkını engellemeye çalıştıkları da bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, örgütlenme çalışmasının yürütüldüğü işyerlerinde yetki uyuşmazlığı sonuçlanıncaya kadar; uyuşmazlığın sendika lehine sonuçlanması hâlinde ise toplu iş sözleşmesi imzalanıncaya kadar işçi çıkarma yasaklanmalı ve izne bağlanmalıdır.

Yasada “grev ertelemesi” olarak nitelendirilen uygulama gerçekte bir “grev yasağı”dır. Ne yazık ki “genel sağlık” ve “millî güvenlik” kavramları amacına aykırı biçimde kullanılarak, neredeyse istisnasız her grev “erteleme” adı altında yasaklanmaktadır. Bu uygulama, sendikal hakların kullanımını fiilen engellemekte ve sendikaları en etkili ve temel mücadele aracı olan grev hakkından yoksun bırakmaktadır. Grev, sendikal mücadelenin vazgeçilmez unsurudur; daha açık bir ifadeyle, grev hakkından yoksun bir yapının sendika olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Ülkemizde grev hakkı ağır ve karmaşık prosedürlere tabi tutulmuş, etkili biçimde kullanılması engellenmiş; “grev ertelemeleri” yoluyla yasaklanarak sendikalar Yüksek Hakem Kurulu nezdinde dayatılmış çözümlere razı edilmeye çalışılmıştır. Öte yandan “grev kırıcılığına” karşı etkili hukuki, idari ve cezai yaptırımların bulunmaması nedeniyle grev hakkı, uygulamada kâğıt üzerinde kalan bir hakka dönüşmüştür.

Petrol-İş Sendikası; sendikaların faaliyet alanının işkolu ile sınırlandırılmasını, işkolu barajını, grev yasakları ve ertelemelerini, belgeye dayalı yetki belirleme prosedürünü ve işverenlerin sendikasızlaştırma girişimlerinin cezasız bırakılmasını sendikal örgütlenmenin önündeki temel engeller olarak değerlendirmektedir. Sendikamız; sendika, grev ve toplu pazarlık haklarının etkili biçimde kullanılabildiği, barışçıl ve demokratik toplu eylem hakkıyla güvence altına alınmış, güçlü bir iş güvencesi sistemine dayanan özgür bir toplu pazarlık düzenini savunmaktadır.

8- Ülkemizin dört bir yanında çeşitli sanayi havzalarında sendikalaşma mücadelesi veren ve bu doğrultuda direnişlerini sürdüren tüm işçi kardeşlerimizi dayanışmayla selamlıyoruz. İzmir Kemalpaşa’da bir örgütlenme mücadelesi olan Temel Conta’daki grevimiz bir yılı aşkın süredir tüm kararlılığıyla devam etmektedir. Tekirdağ Velimeşe OSB’de Submed işyerinde sendikalaşma nedeniyle işten çıkarmalara karşı başlayan direnişimiz ve iflas oyunuyla üyelerimizin haklarının gasp edilmesine karşı TPI’da girişimlerimiz sürmektedir. Sendikamızın 75 yıllık mücadele geleneğinden aldığımız güçle grev ve direnişteki üyelerimizin yanında olduğumuzu belirtiyor, mücadelelerinin kazanımla sonuçlanacağına inanıyoruz.

9- Son dönemde giderek yoğunlaşan ekonomik sıkıntılar ve enflasyonun kontrolsüz artışı, ücretlerde ve çalışma koşullarında ciddi bir kötüleşmeye yol açmış; bu durum kadın işçileri de derinden etkilemiştir. Sendikamız, kadın işçilerin örgütlü mücadelesine ve gücüne büyük önem atfetmektedir. Güvenceli, insana yakışır çalışma koşullarının ve ücretin sağlandığı; şiddetin ve ayrımcılığın olmadığı işyerlerine kavuşmak için her geçen gün daha fazla kadın işçi sendikamız çatısı altında örgütlenmektedir.

Sendikamız Petrol-İş’in 75 yıllık tarihinde kadın işçilerle birlikte yaratılan direniş kültürü, bugün de karakterini koruyarak sürmektedir. Kadın işçilerin yoğun olduğu işyerlerinde örgütlenme faaliyetlerimizi önümüzdeki dönemde de aynı azim ve kararlılıkla sürdüreceğiz. Tüzüğünde kadın-erkek eşitliğine dair hükümler koyan ilk sendika olmanın sorumluluğuyla, örgütlediğimiz işyerlerinde mevcut eşitsizliklerin kaldırılması ve toplumsal cinsiyet politikalarımızın hayata geçirilmesi için çalışmalarımıza aynı gayretle devam edeceğiz. Kadınların çalışma yaşamında başta fiziksel, ekonomik, psikolojik şiddet olmak üzere her türlü şiddete karşı sendikalar için güçlü bir araç niteliğinde olan ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesi, bugüne kadar dünya genelinde 54 ülke tarafından onaylanmıştır. Ülkemizde de bu sözleşmenin imzalanması için Petrol-İş Sendikası olarak çağrılarımızı ve kampanyalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz.

10- Petrol-İş Sendikası, 25 akaryakıt işçisinin iradesiyle 6 Eylül 1950 tarihinde kurulmuş, bu kurucu iradenin 11 Eylül 1950 tarihinde İstanbul Valiliği’ne yaptığı başvuru ile resmiyet kazanmıştır. İşkolumuzda işçinin hakkını savunmak ve kazanımlarını yükseltmek için 75 yıl önce ortaya konulan bu irade güçlenerek bugünlere taşınmıştır. Petrol-İş’in sendikal mücadelede, dayanışma ve kararlılıkla örülen geleneği sadece işkolumuzdaki çalışanlar değil tüm emekçiler açısından bir pusula işlevi görmektedir. Sendikal harekette köklü bir çınar haline gelen sendikamız, Genel Başkanından Merkez Yönetimine, 17 şubesinden yüzlerce temsilcisine ve on binlerce üyesine işçi sınıfının haklarının korunması ve yükseltilmesi için mücadelesini sürdürmektedir. Petrol-İş’in mavi bayrağını “Ekmek, Barış ve Özgürlük” şiarıyla, 75 yıldır olduğu gibi onurumuzla gururumuzla yükseltmeye devam edeceğiz.

Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur.
Genişletilmiş Temsilciler Kurulu adına
Süleyman AKYÜZ
Genel Başkan


Petrol-İş Sendikası 30. Dönem GENEL TEMSİLCİLER KURULU Sonuç Bildirisi