Tüpraş hakkında belki daha toleranslı, daha liberal bir yaklaşıma sahip olabilirdim, eğer o adamı görmeseydim...
Hangi adamı? Sokakta çöp yiyen ve bir şeyler bulmak umuduyla artıkları karıştıran adamı. İlk defa mı gördüm? Hayır, belkide yüzlerce kez gördüm. Peki neden bu kez çok etkilendim? Sebep, her gün gördüğümüz ama 'aklımıza ve bilinçaltımıza' kapitalist sistemin gerçeği diyerek kabul ettirdiğimiz bir insanlık dramının, ekonomik bir olayla ile kesişmesi...
Tüpraş’ın % 65.76 oranındaki kamu hissesinin satış yöntemiyle blok olarak özelleştirilmesi ile ilgili ihale süreci, ÖİB’nin 07.06.2003 tarihli ilanı ile başlamıştır.
İhale ilanında ihalenin kapalı zarf içerisinde teklif almak ve görüşmeler yapmak suretiyle pazarlık usulü ile gerçekleştirileceği belirtilmiştir.
18 yıllık özelleştirme suçlarına, AKP Hükümeti dünkü Tüpraş ihalesiyle bir yenisini daha ekledi.
Kuruluş değeri 7 milyar dolar, piyasa değeri 2.3 milyar dolar olan Tüpraş, 1.3 milyar dolar teklif veren Efremov GMBH-Zorlu ortaklığında kalmıştır.
Tüpraş, özelleştirilemiyor diyerek üzüm üzüm üzülenlerin gözleri aydın. Tüpraş son anda bir Türk ortak bulan Rus petrolcülere 1.3 milyar dolara gidiyor.
Tüpraş Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşu. Ham petrol işleyen ve ham petrolden petrol ürünleri çıkaran kamuya ait tüm fabrikalara sahip olan bir "holding".
AKP hükümeti, uluslararası pazarlarda son derece güvenilir, Türkiye’nin kredi itibarından da önde gelen dev kuruluş TÜPRAŞ’ı “satmakta” neden ısrar etmektedir?
Oysa Türkiye Avrupa’nın en hızlı büyüyen petrol piyasalarından birisidir.
Hükümet, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu, Orta Avrupa ve Orta Doğu’nun en büyük, Avrupa’nın 7.büyük rafineri şirketi Tüpraş’ı neden “elden çıkarmak” çabasındadır?
Bu sorunun ne ekonomik ne de toplumsal bir açıklaması bulunmamaktadır.
27.6 milyon ton/yıl ham petrol işleme kapasitesine sahip olan Tüpraş 2003 yılında;
* 19.3 katrilyon ciro,
Mağdurların temsilcisi olacağı vaatleriyle iktidara gelen AKP Hükümeti, Türkiye Gübre Sanayi'nin can damarı olan kamu gübre fabrikalarını ithal kömür ve sunta ticareti yapan tüccarlara, hem de yok pahasına " satmakla " uğraşıyor.
Bu iki kamu kuruluşunun üretimleri, ekonomik göstergeleri incelendiğinde, özel sektöre devredilmelerinin yaratacağı ekonomik, sosyal ve toplumsal tahribat açıkça görülecektir.
Ülkemiz çalışanları/halkımız çok uzun yıllardır açık bir saldırı ile karşı karşıya kalıyor. Bu saldırının adı ÖZELLEŞTİRME. Özelleştirme, gemisini kurtaran kaptan ilkesizliğiyle yaşamak demektir. Halkın işsizlik, yoksulluk, açlıkla boğuşması ve kamu hizmetlerinden mahrum kalması anlamına gelir. Sendikamız bu saldırıları durdurmak için yıllardır elden geldiğince büyük bir mücadele yürütmektedir. Türkiye’de yerli ve yabancı sermayedarların baskısı sonucu 17 yıldır uygulanmaya çalışılan bütün özelleştirmelerin tam bir fiyasko olduğu defalarca kanıtlandı.
AKP Hükümeti Şişecam işyerlerinde 9 Aralık 2003 tarihinde başlayacağımız grev uygulamasını 60 gün süreyle erteleyerek demokrasi ve hukuk devleti konusunda ne ölçüde samimiyetsiz olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Seçime katılanların büyük bir çoğunluğunun oyunu alarak iktidara gelen AKP, geçen bir yıl içinde ne yazık ki kendisine oy verenleri karşısına almaya kararlı olduğunu kanıtladı. İşçilerin, emekçilerin, esnafın, çiftçinin, memurun çıkarlarını yok sayan AKP, her alanda işverenlerin dediğini yapmaya başladı.
Özelleştirmeye hayır diyen Petrol İş sendikası ve Aliağa Petkim işçilerinin özelleştirmelere karşı tavrı bilinmesine rağmen, sorumluların sorumsuz bir anlayış ve yaklaşımıyla işyerine talip olan Hema grup ile İran Milli Petrokimya Şirketi ortak girişimi adına İran Petrol Bakan Yardımcısını Petkim’ e getirmişler ve yerinde inceleme yaptırmak istemişlerdir.