• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

İzzettin Önder/ SOL Gazetesi

İKİ BAYRAMI DA COŞKUYLA KUTLADIK

05.05.2014

Her şeyin anlamını yitirdiği ve içinin boşaltıldığı günümüzde, sanırım, bayramlar bilinç ve vicdanlarımızda yaşadığımız sorumluluk duygularının ağırlığını baskılamak için bir tür uygun sosyal vasat oluşturuyor.

Daha doğrusu farkında olarak ya da olmayarak, ruhumuzu ezen ağırlığın hafifletilmesinde kullanılıyor. Bu işi o kadar bilinçli yapıyoruz, sorumluluktan o denli bilinçle kaçıyoruz ki, sosyal yarayı sarıp gözden uzak tutarak yaşanan bir günlük sahte mutluluğun nedenini ve anlamını dahi sorgulamıyoruz!

Belki de derin sosyo-ekonomik çalkalanış karşısındaki çaresizliğimizi palyaçonun gülen yüzünde aklamaya çalışıyoruz. 23 Nisan gününün nasıl Çocuk Bayramı haline dönüştürüldüğünün araştırılmasının dahi gerçeği yüzümüze çarpacağından korktuğumuz için olmalı ki, bu gerçeği bile araştırmaya gerek duymadan, yılda bir günü şuursuzca kutlama sahteliğine sarılıyoruz.

Genç nüfusla övünürken çocuklarımızın yurdun çeşitli yörelerinde hangi koşullarda yetiştirildiğinin üzerine perde çekip, oyun oynar gibi çocukları çeşitli devlet erkanı koltuğuna oturtmakla yetiniyoruz. Sorunlara o denli yabancılaşmışız ki, koca koltuklara oturan çocuklara, sembolik konuşmalarında dahi kendi kesiminin geleceğini düşünerek onlara eşit koşullarda mutlu bir gelecek hazırlamanın ana politikaları olduğunu, koltuğun yanında oturan politikacıların yüzüne haykırmalarını dahi öğretemiyoruz.

Sistemin ve hızlı dönüşümün bireyi canavarlaştırdığı bir toplumda çocukların vahşi ve insanlık dışı tecavüzlere maruz kaldığı günümüz koşullarında, hangi çocuk bu günü bayram olarak kutlar, o parlak koltuklara hangi çocuk oturur da, devlet ricalinin alay edercesine kendileriyle şakalaşmasına katlanır!  Hangi çocuk TV'de yaşdaşının bu hazin parıltısını acaba nasıl izler!

1 Mayıs günü de emekçi dayanışma bayramı olarak kutlandı, insan doğrusu merak ediyor; acaba emekçiler kimlerle dayanışma yapıyor, niçin ve neyin bayramını kutluyor? Prekarya statüsünü mü kutluyor, yoksa başta inşaat olmak üzere, üretimin çeşitli alanlarındaki "iş cinayetleri" ile her ay onlarca emekçinin yaşamını yitirmesini mi kutluyor veya parlatılan ekonomik görüntü ve insanların borçlandırılarak sistemin kıpırdayamaz sadık köleleri haline getirilmesini mi kutluyor!

Belki de sermayenin karşısında bölünmüşlüklerini kutluyor olmalı emekçiler! Kapitalist dünyada, sömürülmek üzere emek gücünü sermayeye satan emekçinin bayram ve kutlama yapması ancak uzun mücadele ve kazanırlardan sonra gerçekleşebilecek kutsal amaçtır. Bunun için önce biz emekçilerin şu "emek" kavramı üzerinde kafa yormamız gerekiyor.

Avcılık ve toplayıcılık döneminde insan vardı. Feodal dönemde ise emek gücü vardı, fakat "emekçi" kavramı değil, "köle" kavramı vardı. Emek gücüne "emekçi" kavramı yapıştırılması kapitalizme özgüdür. Kapitalizmin uzun tarihinde emekçinin sermaye ile mücadelesinin acı hikayesini çok net olarak biliyoruz.
Emekçinin en yoğun mücadele dönemlerinde dahi mutlak iyileşmesine karşın göreli kötüleşme yaşadığını da biliyoruz. O kadar ki, kapitalizmin pembe döneminde dahi sermayenin artık değer sömürüsü ile çelişki içinde olan emek gücü hakkını almış olsa idi, ne emekçiler günümüzde böyle sefil durumda olurdu, ne de sermaye aşırı birikim yaparak, günümüzdeki "zenginlik krizine" ne yol açardı.

Lafargue'ın "Tembellik Hakkında dediği gibi, anlamsız ve amaçsız çalışarak sömürülmeye meydan vermemek, doğayı tahrip etmeden, istenen işte, istendiği gibi çalışabilmek, ürettiğine sahip olarak, toplumsal alanda hangi amaçla nasıl kullanacağı üzerinde tasarruf hakkını saklı tutabilmek için, emekçinin "emekçi hakkı" ifadesini "insan olmak istiyorum" sloganı ile ikame etmesi gerekli olduğunu düşünüyorum.

Emekçi ancak "insan olmak istiyorum" demeye başladığında 1 Mayısları bayram yapmaya yönelir ya da zaten 1 Mayıslar kalkar. Emekçi, "insan olmak istiyorum" demeye başladığında, Duhm'un "Kapitalizmde Korku" kitabındaki korkuyu yaşayan kapitalizmin sömürücü patronunu da insan yapar. Patron da insan olduğunda çocuğunu ya da torununu korumalarla okula göndermek külfetinden kurtulur, bilinç dışında taşıdığı korkusunu bastırmak ve kendisini güvenli hissetmesi için şehir içi trafiğinde görgüsüzce kullandığı dört-çeker arazi arabasından makul bir arabaya geçer, zira artık sömürücü patron değil, toplumun bireyi, insan olmuştur!

Hükümetin seçime giderken emekçilere Taksim'i açması, açıkça, seçim rüşveti idi. Keşke emekçiler, Taksim kararı çıktıktan sonra, hükümetin bu rüşvetini ellerini tersiyle itip, örneğin emekçi bölgesi olan Kocaeli'de toplanarak hükümeti protesto etselerdi. Çünkü 1 Mayıs bir sembol ise verilmiş sahte nimet ile bir günlük bayram-halay bilinçsizliğinin yaşanarak söndürülmesi gereken değil, hangi medyanın ve hangi siyasi kadronun destekleneceği bilinci ile zafere kadar sömürücü sermaye ile mücadele ateşinin canlı tutulduğu irade simgesi olmalıdır.